15 Mayıs 2009 Cuma

Mesela diyorum bazen...

Tanrı’nın yarattığı canlılara aşık olması muhtemelen çok işlenmiş bir konu. Şimdi aklıma kesin bir örnek gelmiyor ama mutlaka bunun üzerine yazılıp çizilmiş bir sürü şey vardır. Ben de bu aralar bir şeyler yazmak istiyorum ama biraz konu kıtlığı çekmekteyim. Daha doğrusu düşünemiyorum. Yine kafamın iyi çalışmadığı zamanlar geldi çattı.

Şimdi sürekli dikkatim dağılarak bir kurgu oluşturmaya çalışıyorum kafamda. Mesela Tanrı tüm yaratıklara değil de bir yaratığa aşık olsa, yaratık evrimleştikçe aşkı büyüse... Onu kendi özüyle beslese, her yeniden doğuşunda bir parçasını koparıp verse mesela ve hep onu korumaya çalışsa. Ama hiçbir zaman başarılı olamasa. Mesela yarattığı ilk atom bölünse ve kendi parçasıyla çarpışsa, bu şekilde yok olsa. Henüz toy olan Tanrı, sevdiği atom patlayınca onun sonsuza kadar kaybolduğunu sansa. Mesela öyle üzülse ki, kolunu kesip kanını boşluğa saçsa Tanrı. Dökülen kan sevgili atomla birleşse, büyük patlama gerçekleşse. Ve Tanrı bu kez de koskoca evren içinde bulsa aşkını. Tüm yıldızlar ve gezegenleri çocuğu, dünyadaki bir canlıyı da sevgilisi olarak görse. İlk olarak bir bitki olsa bu canlı, kıtalar ayrılırken toprağın altında kalsa. Tanrı çok ağlasa, dünyayı denizlerle doldursa ve ilk su canlısında görse sevdiğini. Milyarlarca ölüm, milyarlarca değişimle karşılaşsak, Tanrı her seferinde bir parçasını kaybetse üzüntüden. Kesse kendini, kanatsa, paramparça olsa. Ve her yeniden doğuşta da ilk kez aşık olmuş gibi sevinse, özleminden sıyrılsa. Sevgili her seferinde ışık saçsa. Bazen yarı tanrı olarak bilinse, bazen dünyanın bir harikası, bazen de kimsenin görmediği efsanevi bir canlı. Evrenin tarihini anlatsam, savaşları, yıkımları... Ve ardından keşfedilen yeni canlı türlerini, yeni düşünce akımlarını, bilimi ve sanatı. Tanrı’nın yaşamını bir döngüye sığdırsam, intiharını milyarlarca yıla ve ölüm haberini bir filozofa. Mesela Nietzsche Tanrı’nın sevgilisinin dönüşümlerinden biri olsa, onu çok sevdiği için kaybetmekten ölesiye korksa. Bu yüzden onu yok saysa, mutluluğu kaybetmekten korktuğu için kendini sonsuz acıya mahkum etse. Ve Tanrı öldüğünde; sevgilisini her kaybedişinde bir parçasını da kaybederek bu kez gerçekten öldüğünde; milyarlarca yıllık tükenişi ilk kez sona erdiğinde, Nietzsche dağlara vursa kendini. Oradan kimsenin anlayamayacağı bir acıyla Tanrı’nın öldüğünü haykırsa.

Ve sonra ne olsa? Belki de bu kayıp, son kayıp olur. Belki Tanrı’nın hüzünlü parçalarından oluşan her varlık içinde aynı hüznü, aynı korkuyu ve aynı umudu yaşatır. Belki bir gün, bir adam ve bir kadın o parçayı bilinçle kucaklar, birleşerek ve bir olmaktan her daim korkarak, Tanrı’ya ve sevgilisine yeniden hayat verir.

Bilmiyorum. Kurguyu çıkarırken bile dikkatim çok dağılıyor, kafamı toplayamıyorum. Bir de zaten bundan hikaye olmaz, ansiklopedi falan olur. Şimdiden içim sıkıldı. Üşendim.

Hiç yorum yok: