23 Ekim 2008 Perşembe

çok seviyorum olm seni!




...janım jiğerim inji,


son üç noktamı sana saklamışım meğer. 27 civarı bırakmıştım ya, kısmet bugüneymiş. bil bakalım kaç oluyorsun? evet evet, yanlış bilmedin: kaç oluyorsun. ben de dedim ki, madem injijim kaç oluyor, daha önce kaç olan sevdikleriyle kutlasın bunu, oynasın da oynasın. biliyorum ki kaç yazar be, mızrakları var benim arkadaşımın. hem ben varım, acayip atraksiyon var. 27'yi aş gel yanıma, yanımda kal. daha nice nice oyunlara, öperim gözlerinden.


gülümse

e mi.


17 Ekim 2008 Cuma

tespit!

ikinci tespit gerçekleşti. bugün itibariyle ben de işsizim.
savaşı ve yeni çapon filmini beklemeye başlayabiliriz.

tespit insanı

bu sabah karar verdim; türkiye'de bir savaş çıkacaksa bu tem'de olacak. hatta kesin bir yer ve zaman vermem gerekirse, maslak bağlantısında, sabah 9 civarında meydana gelir. insanlar muhtemelen "amaaan! ben savaş alanına gidene kadar her şey biter, en iyisi burada saldırayım." derler. bu sabah bir saat erken çıkıp her zamanki saatte işe ulaşınca buna karar verdim.

bir diğer tespit iş konusunda. yakın bir zamanda işsiz kalabilirim. içimden bir ses hazırlanmamı söylüyor.

geçenlerde yine trafikte ses tonları ve konuşmalar üzerine bir tespit yaptım ama o sıkıcı.

son olarak, krizin nedenini buldum. gecenin abuk bir saatinde uyandım ve tekrar uyumayı beklerken her şey açıklık kazandı. amerika'da meydana gelen krizin sorumlusunu matematiksel olarak açıklıyorum:

k=0+a(meri)k.an=ın (üstte bu n)
-------------------------
s.a(lv)ar/ıdır

korelasyonlar, ortalama amerikalılar linda ve victor, x'ten sonra en ünlü bilinmezimiz n ve ışık hızını belirten ı sayısı şeklinde özetlenebilir. açıklayayım.

linda ve victor birbirini götürür, bunun sonucunda evlenirler. ingilizcesi ne bunun? marry. üstteki parantezde ne görüyoruz? meri. al işte, yazılış ve okunuş birbirini götürdü. çarpımın ve eşitliğin iki farklı yanında bulundukları için a ve k de gitti. aynı şekilde bilinmezliği de ortadan kaldırdık çünkü hem eşitliğin farklı yanlarında bulunuyorlar hem de burada her şeyi bilinir yapmaya çalışıyoruz.

önemli bir nokta da + ve s'de bulunuyor. s aslında sinüsün çok kısaltılmışı. az kısaltılmışının "sin" olduğunu biliyoruz. orada masum bir artı işareti olarak görünen şey ise amerika'nın temeli, hristiyanlığın biricik gözbebeği haçtan başka bir şey değil. din ve bilimin aynı yerde bulunduğu, bilimin din tarafından günah addedilmediği nerede görülmüş? al işte, bunlar da götürdü birbirini.

elimizde ne kaldı:

0=ı
--------
r/ıdır

bu aşamada ne yapıyoruz? üstteki ve alttaki ı'lar gidiyor, r bir şekilde r'ye bölünüp ortadan kayboluyor ve al sana eşitlik:

0'dı.

yani sittin şenedir bokumuzla oynuyoruz, aslında her şey kocaman bir sıfırdan ibaretti yıllardır.

ama bitmedi. eski kadim yazıtlar vardır, bilirsin. ama orhan yazıtları diye bir şey bilmezsin muhtemelen. osmanlı henüz mini mini bir beylikken müneccimler, nostradamuslar oturup bu çok gizli yazıtları hazırladılar. orada açıkça belirtilir ki; "kim ki bu denklemi kurar, dünyanın bir tarafına koyar."

tamam yani. o götelek reklamcılar denklemi kurup her şeyi altüst ettiler. ama çözüm nedir? işte bunu tartışmak lazım.

çözümümüz kimkiduk'a danışmak ve onun engin bilgilerinden yararlanmak. yazıtta geçen cümlenin ilk üç kelimesini oku ve dördüncü kelimeyi okur gibi yap. kimkibud çıkıyor. müneccimler çok ileri görüşlü olmadıkları için yanlış görmüşler, o aslında kimkiduk. zaten adam 3 iron'da her şeyi açıklamış. böyle bir demir (sanayi) çağında milletin arkasından iş çevirirsen, bir yandan karısına göz koyup diğer yandan yemeğini bile aşırırsan, olacağı budur.

evet, oldu bence.

15 Ekim 2008 Çarşamba

Smoking

While smoking is seen by most as either a mere immediate pleasure or disgusting habit, it is the symbolism behind smoking that makes it so powerful: smoking has long been intertwined with our fundamental notions of freedom. Alexander II gave freedom to the smokers right before he gave freedom to the surfs, and almost any tyrant you can name, starting with Hitler, banned smoking outright or in practice; indeed, one of the sparks of the American Revolution itself was the right to smoke tobacco.

www.smugopedia.com

9 Ekim 2008 Perşembe

masumiyet

anlamıyorum. aşk diye bir şey var. bunun hakkında sayısız "şey" yazıldı, yazılıyor. her an birileri aşık oluyor, aşk acısı çekiyor, aşktan ayakları yerden kesiliyor falan. ve ben anlamıyorum. hissettiğim de anlamamaktan ileri gelen eksiklik. bir de "sayısız şey"in sıkıntısı.

patron masumiyet müzesi hakkında yazdı, ballandıra ballandıra anlattı, mutlaka okumamızı söyledi ve tatile girdik. ilk işim kitabı almak oldu. ne kadar geçti üstünden, iki hafta mı? kitabın üçte birini bile okuyabilmiş değilim. bunun pembe kapağıyla ilgisi yok üstelik.

elimde tuttuğum (ve kısa süre sonra bir kenara bıraktığım) kitap bir aşk romanı. üstelik gayet sıradan bir aşkı anlatıyor. genç adam nişanlanmak üzeredir, çok güzel bir kızla tanışır, "aşık olur", kafasını kızın vücuduyla doldurur, muradına erer, nişanlanır, kız ortadan kaybolur, adam depresyona girer. en azından şimdiye kadar anlatılan bu. bundan sonraki en az üç yüz sayfada da adamın depresyonuyla devam edeceğimizi sanıyorum. (ve bunun endişesiyle kendimi yazmaya verdim. off...)

kabul ediyorum, roman yazmak için ayrıntıya girmek, uzun uzun anlatmak gerekiyor. ama hepi topu 150 sayfada 15.000 kez "sevişme" kelimesini kullanırsan, okur sevişmekten soğur. hele ki bu okur aşkı anlamayan biriyse, sürmenaj bile geçirebilir.

aşkın yalan olduğunu söylemiyorum. geçici olması da beni ilgilendirmiyor. sorun ettiğim şey, bunun hayatın anlamı gibi gösterilmesi. mesela, büyük ihtimalle ferhat ile şirin'in hikayesi gerçektir. abazanlıktan dağları delen eleman ferhat mıydı, hatırlayamadım. yok, o kerem'di galiba. bu kör olup çöllere düşmüştü sanki. neyse. nasıl bir akıl hastalığıdır bu? obsesyon diye isimlendirmek sorunu çözmez ki (kaldı ki, obsesiflerden de hiç hazetmem). işin gücün yok mu kardeşim senin?

bak, tamam, insanın kalbi acır. çok da kötü acır üstelik. o geçti diyelim, sızlamaya devam eder. en basiti, özlersin, özlemekten ağlarsın falan. hatta hayattan da soğursun bir süre, onu da kabul ediyorum. ama adam! nereye kadar?!

konuyu dağıtıyor muyum? yine kendi gerçekliğime kayıp azarlamaya başladım.

ü.'in yaptığı belki de en güzel alıntı şudur: "kavuşamazsın, aşk olur." ama aşk sadece tutku değildir herhalde. çok karıştırılır aslında. birbirine çılgınca aşık olduğunu sanan nice bünye yeteri kadar yuvarlandıktan sonra artık aşık olmaz. sevişmenin beslediği aşklar da vardır, tutkudan ibaret değildirler. neleri içerdiklerini bilmiyorum, ne kadar sürdüklerini de. muhtemelen üç yıl süren ve sanatın %90'ına kaynaklık eden tür bu değil. ve benim için bir muamma. süreklilik durumu şurada gayet akıllıca işlenmişti ama doğruluk yüzdesi nedir, eksiği gediği var mıdır bilmiyorum. sadece mantıklı geliyor.

sordukları zaman "ben aşık olan biri değilim" diyorum, anlamıyorlar. ardından "hiç sevmedin mi onu?" sorusu geliyor. "sevdim canım, hala da çok seviyorum" diyorum, yine anlamıyorlar. ben de çoğu zaman onları anlamıyorum. mesela orhan pamuk'u da anlamıyorum. "bir gün başına gelince anlarsın" diyorlar. en az on yıldır bekliyorum. anlam veremediğim hiçbir şey yapmadım. düşündükçe pis pis sırıtıyorum.