11 Ocak 2009 Pazar

temizlik umman'dan gelir.

evde bir silah olsaydı nasıl olurdu acaba?

herhangi birimiz kullanmaya cesaret edebilir miydik? ederdik diyelim; herhangi birimizi silah kullanmaya itecek bir neden bulabilir miydik? ne kadar büyük bir kavga veya ne kadar yoğun bir korku gerekirdi? hatta ne kadar trajikomik bir şaka yapabilirdik birbirimize? başkalarına?

evde bir sürü bıçağımızın olması önemli değil. bir silah olsaydı nasıl olurdu?

tetiği çekmek çok kolay, tamamen anlık bir karar olurdu. kimseye temas etmek gerekmezdi. dokunduğun şey sıcak bir ten değil, soğuk bir metal olurdu. bir canlının hayatına son verdiğini farketmezdin bile. ellerine kan bulaşmazdı. öylesi elini kana bulamak sayılmazdı. steril bir ölüm olurdu ve anı değil, sonrasını yaşardın.

peki ya ben, tüm bunlardan bir hikaye çıkarabilir miydim?

deliren ve önce ailesini, sonra kendini öldüren baba klişesini kullanmak istemezdim. işin içinde intihar olmaması da iyi olurdu. ergenlik sorunları bu aralar ilgimi çekmiyordu. özgürlük savaşçısı bir kadın fazla feminist, babasının silahıyla oynayan bir çocuk fazla didaktik olurdu.

peki kimsenin kullanmadığı bir silah?
bak, bu ilginç olabilir.

...

"silah kullanımına karşıyım." dedi melike. 17 yaşındaydı ve bir süre önce hümanist olmaya karar vermişti. 17 yaşındaki herkes gibi kafası sık sık karışıyordu. daha birkaç ay önce her şeyden nefret etmeye hazırken, şimdi bir sevgi yumağıydı. annesi ve babası, bir sonraki değişimin kızlarını satanist yapacağı konusunda endişeleniyordu. ancak hormonlarının mevcut durumuna bakılırsa, işler şimdilik yolundaydı.

"peki ya eve hırsız girse? izbandut gibi adamı ellerinle mi öldürmeyi planlıyorsun?"

sorunun sahibi emir'di. melike'nin kardeşi. 11 yaşındaydı ve kafası henüz melike'ninki kadar karışık değildi. gerçek bir tutkuyla izlediği mafya filmleri hayat görüşünü şekillendirmişti bile. ne var ki onun için mafya, bir çeşit robin hood'du. elbette büyüyünce mafya babası olmayı, henüz belirleyemediği bir şekilde elde ettiği zenginliği fakirlere yardım etmek için kullanmayı düşünüyordu. hırsızlık ise ölümcül suçlardan biriydi. çünkü hırsızın çalmak yerine kibarca isteyebileceğini düşünüyordu. henüz playstation'ını ömür boyu "ödünç almak" isteyen kimseyle karşılaşmamıştı.

"adamı neden öldüreyim ki? hırsız bile olsa yaşamaya hakkı var. bizim gibi yaşayamıyorsa mutlaka bir nedeni vardır. hiçbir insan öldürülmeyi haketmez bence."

emir şiddetle karşı çıkacakken babasıyla gözgöze geldi. ablasını sinirlendirmesi aile içi küçük bir savaşla ve melike'nin katlanılmaz sinir bozukluğuyla sonuçlanırdı. bu tip konularda genellikle "bacak kadar boyunla" şeklinde başlayan cümlelerle karşılaşan emir de kendi savunma mekanizmasını geliştirmişti. ailenin duymak istemediği bir şey varsa sessiz kalacak, umursamıyormuş gibi davranacaktı. konuşmadığı sürece kendi bildiğini okumasına karışılmıyordu.

"eee? silahı ne yapacağız şimdi?" diye sordu melike babasına. "bilmiyorum," dedi babası, "galiba polise götürmekten başka bir seçeneğimiz yok."

------

melike okuldan döndüğünde silahı mutfak masasının üstünde bulmuştu. gerçek olup olmadığına bakmak için eline aldığı (ve merakına yenilip biraz da kurcaladığı) silah aniden alev almış, mutfak dolaplarından birini ve yol üstünde karşılaştığı termosu delmişti. melike'nin aniden korkarak silahı yere düşürmesi, ikinci bir ateşle ve delinen ikinci bir dolapla sonuçlanmıştı. durup dururken kendini saçma bir maceranın içinde bulan melike ağlayarak annesi nesrin'i aramış, durumu kısaca özetledikten sonra odasına saklanarak beklemişti. annesi emir'le birlikte eve geldiğinde hala ağlıyordu. melike'nin hormonları gerçekten çılgınlar gibi çalışıyordu.

nesrin yerde duran silahı masaya koymak için eline aldığında, balkon kapısı ve karşıdaki aparmanın dış cephesi de mısır gibi patlayan tabancanın kurbanları arasına katıldı. hep bir ağızdan kısa bir çığlık attılar ve nereden geldiği belli olmayan dengesiz silaha dokunmamaya oy birliğiyle karar verdiler. nesrin yeniden ağlamaya başlayan melike'ye sarılırken, diğer eliyle de eşi hakan'ı arıyordu ki, silahın nereden geldiğini bilmediğini hatırladı. telefonu melike'ye verdi. babasını aramasını ve olanları anlatmasını, ancak bunu yaparken, kardeşiyle birlikte ayakkabılarını giyip kapının yanında beklemesini söyledi. şu anda silahın nereden geldiği değil, kim tarafından getirildiği ve o kişinin hala evde olup olmadığı daha önemliydi. eline merdaneyi alıp odaları karış karış aramaya başladı.

görünüşe bakılırsa evdeki tek yabancı salona ağ kurmuş olan örümcekti. eşyalar eksilmemiş, yerlerde çamurlu ayak izleri bırakılmamıştı. aslına bakılırsa ev oldukça derli topluydu. yine de nesrin'in korkmak için bol bol nedeni vardı. hakan yarım saat sonra eve geldiğinde, merdanenin koruma çemberinde toplanmış aile onu oturma odasında bekliyordu.

------

silah kullanımı hakkında tartışma başlamadan önce bir el daha ateş edildi ve mutfaktaki cam masa da yanlışlıkla katledildi. bu kez hakan emniyet kilidini kapamaya çalışıyordu. melike'nin sinirleri laçka olmuştu, nesrin paranoyadan paranoyaya koşuyordu ve mafya olmayı düşünen emir silaha bir kez bile dokunamamıştı. yine de hakan'ın yanlarında olması hepsinde tuhaf bir rahatlama sağlamıştı.

polis hakan'ın yetersiz açıklamalarını, nesrin'in endişe dolu yardım çağrısını, melike'nin idealist demeçlerini ve emir'in boyundan büyük hayallerini dinledikten sonra silahı araştıracaklarını söyledi ve hepsini eve gönderdi. melike ve emir, parmak izlerinin alınmasından son derece rahatsızdı. melike için bu durum gizlilik haklarına saldırı niteliği taşıyordu. emir ise büyüyüp mafya olduğunda doğrudan suçlu damgası yiyeceğini düşünüyordu. dolayısıyla melike yeniden öfkeyle dolmuş, emir de kariyer planlarında radikal bir değişiklik yapmak zorunda kalmıştı.

polisten silahın akıbeti konusunda hiçbir zaman bilgi alamadılar. bununla birlikte, iki gün sonra gelen temizlikçi sayesinde nesrin şüphelerinden kurtuldu.

temizlikçi silahı şöminede bulmuştu. o zamana kadar yanına bile yaklaşmadığı şöminenin tozlandığına ve kullanılmadığı halde kurum bağladığına karar vermişti. giriştiği derin temizlik sonucunda tuğlalardan birini yerinden oynatmış, biraz daha derine inerek de silahı ortaya çıkarmıştı. nesrin evde olmadığı için de en kolay görülebilecek yere, mutfak masasına, bırakıp gitmişti. elbette onu herkesten önce emir carleone'nin veya potansiyel intihar vakası melike'nin bulabileceğini düşünmemişti. insanlık haliydi, nereden bilsindi. peki ya anlamsız bir şömine temizliğine girişmek yerine neden tavandaki örümcek ağını ortadan kaldırmamıştı? ne bilsindi, gözünden kaçmıştı.

nesrin sinirlendi. ama yeni temizlikçi bulmak ve onu evin düzenine alıştırmak kolay olmadığı için bu seferlik bir uyarıyla yetindi.

melike ve emir'in bu açıklamaya hiç ihtiyacı olmadı. onlar kendi senaryolarına göre dünyanın en heyecanlı macerasını tüm arkadaşlarına, tekrar tekrar anlatmaktaydılar.

hakan'ın ise yapacak daha önemli işleri vardı. sabah uyandığında aklında silah yerine, iki saat sonra gireceği toplantı vardı.

3 yorum:

honour knowledge dedi ki...

e, bu da son derece şık olmuş. son iki öyküyü görünce kendi birkaç satırlık yazılarımın fontu küçüldü gözümde.

içten tebriğin yanısıra gelen kapanış: temizlik he-man'den gelir.

İnci Vardar dedi ki...

senin birkaç satırlık yazılarını kendi birkaç paragrafımdan daha şahane buluyorum aslında. valla, yalakalık yapmıyorum hiç. adetim değil bir kere.

bir de teşekkür ederim. :)

honour knowledge dedi ki...

ahaha, ben de senin yazdıklarına özendiğime göre sözü Baudelaire'e bırakalım: "Nerede değilsem orada mutlu olacakmışım gibi geliyor".