aylar sonra ilk kez işe akşamdan kalma geldim. uyudum hemen. uyanınca da bir sabah neşesi falan. şimdi zımbayla fındık kırıp yiyorum.
insanlara ve ortama katlanamadığım için sarhoş olmayı hiç de özlememişim. böyle durumlarda şarap üzücü oluyor. ne çok evlilik muhabbeti döndü dün. düğün öncesi, sırası ve sonrası hep aynı şeyler konuşuldu. evlenen çift mutlu ve çok güzeldi ama aynı masada oturduğum çiftler şüpheli, endişeli ve her an yan çizecek gibiydi. birbirinizi sevin diyorum sürekli insanlara, hiçbir şey aslında bu kadar karmaşık değil diyorum, all you need is love diye şarkı söylemek istiyorum. hayat birçok şey için ziyadesiyle uzun ama endişeyle geçirmek için değil. yaşa işte, nedir yani? sürekli güvende olunca yaşayamıyorsun ki. yanlış da olsa, bir adım atmadıktan sonra hayatta kalmak bir şey kazandırmıyor.
galiba "onu seviyor musun?" sorusuna "seviyorum ama..." diye cevap verildiğinde olmuyor bu iş. iki insanın birbirini kayıtsız şartsız sevebilmesi mucize gibi bir şey. gerçekleştiği zaman öyle bir mutluluk çıkıyor ki ortaya, herkesin bunu hissedebilmesini istiyorsun. gerçekleştiremeyip de ilişkiyi sürdürenler veya mucizeleri şüpheyle gölgelenmiş olanlar üzüyor. işin içine iki şişeye yakın şarap ve düğün ortamının sıkıntısı da eklenince...
hepsi bünyedeki hüzün eğiliminden kaynaklanıyor aslında. yoksa bana ne elalemin ilişkisinden veya evlilik endişelerinden. diğer yandan, bunları gördükçe tahtaya vurup "ne şahaneyiz biz" demekten kendimi alamıyorum.
3 yorum:
İnci, seni seviyorum, ama... Ama çok. (Bu olabilir bence ha? Ne dersin? :P)
olur bu benca. evlen benlen! :D
tamam, yer zaman? :D
Yorum Gönder