günlerden pazardı, üç tarafım kedilerle çevriliydi, üzerimde aniden aldığım pink floyd - the wall tişörtü vardı ve sanırım huzur komasına girmek üzereydim.
ajansta her hafta patrona üç adet mutluluk ve mutsuzluk nedenimizi yazmamız gerekiyor. ilk hafta bir şeyler karalamaya çalıştım ama sonra baktım, her şey normal. sürekli "iyiyim ben yeaa" yazıyorum, adam bir süre sonra ciddiye almadığımı düşünecek. ama söyleyecek başka bir şey yok. arada sinirlensem de kısa sürede geçiyor. bazen türk filmlerindeki ritimsiz danslardan yapıyoruz. 80'lere hala kılım. bir ara nesrin topkapı da denedik. aklımıza geldikçe portakalları dolaba koyuyoruz, sonra "ay! çok üşüyoruz!"
bu yıl oscar almış hemen hemen tüm filmleri indirip sadece sefiller'i izledim. bütün konuşmalar notalardan oluşunca müzikali sevmiyormuşum. ya havamda değildim ya da filmde gerçekten bir tırtlık var.
bir de bugün sizlere modadan bahsetmek istiyorum sevgili okur kitlesi. ben bu modanın ta tasarımcısına koyayım, olur mu? gençken giydiğim uzun, bol, siyah, penye metalci eteklerinden hiçbir yerde bulamıyorum. çok aramıyorum da aslında ama sağa sola baktım, öyle etek yok. sevgili moda, lütfen o parlaklı kazaklarını, geyikli taytlarını, türk kadınına hiçbir şekilde yakışmayan tulumlarını ve mümkünse esintileri hala devam eden seksenlerini tarihin derinliklerine göm, asabımı bozma. öpt. kib. bye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder