hayvanları, özellikle de sokak hayvanlarını katlanılmaz derecede sıkıcı bulmaya başladım. bu durum anneleri sıkıcı bulmamla büyük benzerlikler içeriyor. ikisi de durup dururken olmadı. nedeni kesinlikle aynı evi paylaştığım iki kedi değil.
şöyle bir ön bilgi vereyim: biz bu kedilerle aynı evde yaşıyoruz. onlara mama veriyorum, bazen birlikte oynuyoruz. ben onlara mama vermezsem mutlaka bir yolunu bulup beslenirler. olmadı kaçarlar. kedi dediğin, kendine bakmayı bilen bir hayvan. bu konuda köpekten biraz daha gelişmiş. ama ihtiyaç duyarsa köpek de bunu gayet yapabilir.
yani aslen bu hayvanların bize ihtiyacı yok. hatta onları eve almasak kendi türdeşleriyle daha mutlu yaşayacaklarını ve en azından yavrulayabileceklerini düşünüyorum. malum, hayvanlarda bu yaşamın amacı sayılıyor.
sıkılma nedenim bazı hayvanseverlerin "ay cnm çok şkeeeer!" nidaları ve "hayvanları sokaktan kurtarma" çalışmaları. bu kurtarma timinin temel sorunu hayvanları insan gibi görmek. oysa sayın kurtarıcı, senin kıçında bezle dolaştığın ve gerçekten bakıma ihtiyaç duyduğun yaşlarda bu bebeler avlanmaya başlamıştı bile. hayatta kalma konusunda insanlardan çok daha üstünler. sen kim oluyorsun da aslan parçasını sokaktan kurtarıyorsun? bu ne biçim bir kibir?
şahsen sofi'yi sokaktan falan kurtarmadım. hatta bence onu kardeşlerinden ayırmasaydım ve hayatta kalsaydı babalar gibi yaşar, şimdiye kadar futbol ligi oluşturacak miktarda yavru yapardı. benim yaptığım şey, tüm bencilliğimle sofi'yi istemek ve almak, bir de üstüne, ciyaklamasın diye kısırlaştırmaktı. bu hayvan yanımda yatıyor ve benimle oynuyorsa, nedeni bana duyduğu minnet değil, yatağın sıcak olması.
hayvanları sevmek de kesinlikle sorun değil. kimseye "uzaktan sev o zaman" demiyorum, isteyen hayatını onlara adar. benim derdim, çığlık atarak, yanındakine göstererek, reklam yapar gibi sevenlerle. annelere en çok benzettiğim yönü de bu. yavrunu "bugün renkleri öğrendik, oğluşum çok akıllı, anneeeem kurban olurum ben ona, şu güzelliğe bak!" demeden de sevmen mümkün be kadın! ben senin çocuğunla, kedinle, köpeğinle muhatap olmak zorunda mıyım?
etraf libidosunu kaybetmiş, kısa bacaklara ve odun gibi vücutlara sahip, dilenci gibi insanların peşinden yürüyen, koşmayı unutmuş hayvanlarla dolu. onlar gibi "şanslı" (!) olmayanlar sokak raconunu çok iyi biliyorlar, yeri geldiğinde bu tontişlerin ağzını burnunu kırıyorlar. misal, sofi sokakta büyümüş olsaydı, belki kalçasını kırmayacaktı çünkü köpekten kaçmayı daha iyi öğrenmiş olacaktı. belki de ilk denemede ölecekti.
çok acıklı, di mi?
hayır efendim, değil. ölüm er ya da geç geliyor, doğanın asıl kanunu bu. hayvanların bu konuda insanlardan tek farkı var; aynı duyguları taşımıyorlar. münferit örnekler olabilir ama bir köpek, çetesindeki diğer bir köpek öldüğü zaman yas tutmaz. eğer akıllıysa onun ölümünden ders alır, değilse hayatına olduğu gibi devam eder. belki duygusuzluk gibi gelecek ama konu insan olduğunda bile ölen için üzülmem ben. geride kalanlarla empati kurabilirim ama ölen ölmüştür. dahası yok. hayvanlarda ise, kendi anası babası bile o kadar umursamazken, kesinlikle ağlayacak değilim.
"şu hayvanı da sahiplenip sokaktan kurtarsanız" diyenler var ya... ağızlarına kamyonla vurasım geliyor.
böyle düşünür ve çevremdeki hayvan kurtarıcılarının antipatisini toplarken "help ban dogs suck" diye bir cause gördüm facebook'ta. dogs suck diye bir sayfa varmış, facebook bunda abuse ya da graphic image görmediği için sayfayı kapatmayı reddediyormuş. bir kısım insan da sayfa kapansın diye imza toplamaya başlamış.
ulan... sandalye getirin bana!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder