25 Ağustos 2013 Pazar

bayram, robinson ve yaşam

bir şeyler oldu ama yine not almadan yazmadığım için çoğunu hatırlamıyorum. endişelenme sayın okur, o kadar da ilginç şeyler olmadı.

mesela olmayan ilginç şeylerden biri robinson crusoe 389'un hala kapanmaması. istiklal kitabevi d&r olduktan sonra devamı daha hızlı gelir sanıyordum. şimdi işgal sırasının pandora'ya gelmiş olması da hiç şaşırtıcı değil. ama istanbul'da yaşayan ve kitap okuyanlardan ricam, şu güzelim kitabevlerini direnmeden kapattırmamaları. belki ölü yatırım olacak ama lütfen gidip robkart alın. şahsen ilk çizgiromanımı aldığım, her ay gidip "adbusters geldi mi?" diye sorduğum, türkiye'nin başka hiçbir yerinde bulanamayan ingilizce kitapları satan bu güzel esnaf ortadan kalkarsa ağlarım ben. bir martıyı ağlatmayalım. hadi beni bırakın, kendiniz için kapattırmayın. robinson'dan kitap alıp okumak çok güzel bir şey çünkü.

kapitalistim ama sermayeye sinir oluyorum. paradokslardan paradoks beğen.

süreç uzadıkça direnişi, polisi, gazı ve sloganları normalleştirdik galiba. ajansın yeni yeri mısır apartmanı. cuma akşamları tipini zittiklerim sektirmeden geliyorlar, hiç şaşırmıyoruz. bir basın açıklaması ve iki sloganla hükümet devrilecek sanki amk. tamam, belki biz çoook acayip küresel oyunlara alet oluyoruz, kandırıldık, çok aptal insanlarız. peki siz neden silah satıcılarının bir numaralı maşası olmayı bu kadar kolay kabulleniyorsunuz? emir kulu olunca adam öldürmek normalleşmez ki.

harbi bak, bunlarla uğraşmak yerine rabiacılarla takılın. çok güzel arapça sloganları var onların. ben bir şey anlamıyorum ama hayli oynak ezgilerle slogan atıyorlar, dansöz beklentisi doğuyor. gidin iki kıvırın, kurtlarınızı dökün.  (hayır, amacım dış politika ve ortadoğu hakkında ahkam kesmek değil, sadece teğet geçtim.)

arada isviçre'ye gidip medeniyet gördüm. koca memleketin nüfusu istanbul'un yarısından az olunca insanlar da ister istemez daha medeni oluyor. bir de tabii çok ciddi kuralları ve cezaları var. misal, şehir içinde 30'la gitmek gereken yerler var. o bölgelerde hız sınırını ihlal edince 1.200 frank ceza ödeniyormuş ki, bu da 2.500 tl civarı bir rakam ediyor. her şeyin çok pahalı olduğunu söylememe bilmem gerek var mı? ya da türkiye'de swatch oradakinden daha ucuz diyeyim, siz pahalılığı hesap edin. ne var ki, bir fabrika işçisi o pahalılıkta ay sonunu borca girmeden getirebiliyor, böyle bir durum da var.

aşırı yeşillik ve çöpsüzlük dışında (not: adamlar çöpü para verip atıyorlar, çok acayip) dikkatimi çeken iki şey oldu. birincisi, hemen her şeye referandumla karar veriliyor ve en kallavi kanun bile, eğer bir açığı varsa, 24 saat içinde değiştirilebiliyor. ikincisi ise, alpler'in dibindeki memlekette ayı ve kurt kalmamış, çünkü hepsini öldürmüşler. sokak hayvanı diye bir şey de yok. başıboş hayvan görürlerse alıp iki hafta sahibinin gelmesini bekliyorlar, sonra uyutuyorlar.

normal şehir bu. gayet büyük. her bahçe bir gezi parkı adeta.

şehir merkezinde böyle şeyler var. binaları oyup kakmak yerine boyamışlar.

koskoca ülkede gördüğüm tek başkaldırı bu oldu. kardeşim zürih'teyken bir festivale denk gelmiş. taşkınlık sadece içip sıçma düzeyinde, bunu yapanlar da turistler. gazeteler eğlencenin sabaha kadar devam ettiğini yazdılar türkiye'de ama belediye işçileri 23.00 itibarıyla temizliğe başlamışlar, herkes dağılmış. aralarında türklerin de bulunduğu yerliler "lanet olası turistler, festival için gelip güpgüzel şehrimizi kirletiyorlar!" diyormuş.

burası göl kenarında minik bir köy. tabii bu durum, şehirden farklı olmasını gerektirmiyor. çin restoranından striptiz kulübüne kadar ne ararsan var. at kesimhanesi gibi pek aranmayan şeyler de var.

at eti falan satılabiliyor, evet. ama paketin üstünde tam olarak ne eti olduğunu yazmak son derece zorunlu. "dana bu" deyip geyik satarsan iflasa kadar yolun var.

bu da göl kenarındaki oyun parkı. o kadar mantıklı yapmışlar ki, kendisine "sanayi devrimi çocuk parkı" ismini verdim.


bunun dışında (biliyorum, çok uzadı) üniversiteden bir arkadaşım beni bir yaşam koçuyla tanıştırmak istiyor. ona çok yararı olmuş, mutluluğu ve huzuru bulmuş. önce insanlarla tanışmadığımı, sonra yaşam koçlarını şarlatanlardan daha üstün görmediğimi, ardından halihazırda yeteri kadar mutlu ve huzurlu olduğumu, son olarak da muhtemelen kendisine çok kötü davranacağımı söyledim. hala ısrar ediyor. belki bu hafta görüşürüz. yaşam koçu için çok enteresan bir deneyim olacağını sanıyorum.

2 yorum:

sokakpergeli dedi ki...

İnci seni özledim.

İnci Vardar dedi ki...

özlendiğimi bile 2 ay sonra fark etmeme kaç puan?