31 Mart 2008 Pazartesi

uykusuzluk

bayanlar! çıkın ve kendi ejderhalarınızı kendiniz öldürün!
güzel prenseslerin kulelerinde oturup beyaz atlı prensler tarafından kurtarılmayı beklemelerini şiddetle kınıyorum.

23 Mart 2008 Pazar

şikayetçiyim hakim bey!

az önce resim yapamazken çok işe yaramaz bir adama dönüştüğümü fark ettim sevgili alice. çok müşkül bir durumdayım kuzum.

şu iki günlük koccamaaaan hafta sonu var ya. onu kitap okuyarak ve film izleyerek geçirdim. bir de az önce resim yapmayı denedim işte. bu süre boyunca tıkındım, kahve içtim, spor yapmayı düşündüm, sigara içtim, yazı yazdım. boşluk yani. filmden ve kitaptan bir şey öğrendim diyelim (ki hiç sanmıyorum) çok az insanla görüştüğüm için engin bilgilerimle kimsenin canını sıkamıyorum. bunun yerine, görüştüğüm zavallı bahtsızlara filmlerden falan bahsediyorum. feci şekilde tek boyutlu, acınası.

bu hafta sonu ısrarla evden (hatta yataktan) çıkmadım ve birkaç telefon konuşması (yok abi, evden çıkmak istemiyorum bugün) dışında pek iletişim (günaydın. çıkmayacağım ben, arabayı al istersen) kurmadım. az önce sohbet konularımı düşündüm. başka insanların ne konuştuklarını merak ettim. ne tuhaftır ki, özellikle alkollüyken uzun sessizlikler yaşamadığımı da fark ettim.

galiba tek başımayken sosyal yetilerimden şüphelenmeye başlıyorum. yine de yapacak başka şeyler bulmalıyım kendime. hayat sadece okuyarak, izleyerek ve çalışarak geçmemeli.

22 Mart 2008 Cumartesi

yalancı 01

her gün bir yalan yazsam ne hoş olur diye düşündüm. büyük ihtimalle yapamam çünkü aslında yazmaya üşeniyorum. neyse. günün yalanı şöyle:

bugünü evde geçirmeye karar verdim. birkaç film izlerim, kitap okurum ve yataktan sadece kahve almak için çıkarım diye düşünüyordum. ama akşama doğru sıkıldım. hava sabahki kadar sıcak olmadığı için de yürüyüşe çıkmaya karar verdim. kulağımda müzik, bacaklarımda yumuşamış kaslar, aklımda yürüme düşüncesi. orrayt!

havaalanının karşısında bir yürüyüş yolu var. geçen yaz düzenli olarak yürür ve oraya giderdim. yine öyle yaptım. plan iki tur atmaktı. birinci turun sonlarına yaklaşmıştım. çok ağaçlık olan yerden geçiyordum. aynı hızla üç dakika yürüyerek büfeye ulaşabileceğim bir yer. ama büfeye kadar ağaçlar ve otlar dışında pek bir şey yok. oradan geçerken biri omzumu tuttu.

korkup sıçrayarak dönebilirdim. ya da korkmayabilirdim, dönüp her kimse ne istediğini sorardım. öyle yapmadım. dirseğimi kaldırarak hızla döndüm ve burnunu beynine gömdüm. dönüşü tamamlarken dizimi de kaldırdım ve beline geçirdim. suratı kan içindeydi ama tanıdığım biri olmadığını anladım. ne istediğini sormadım, özür dilemedim, yardım etmek için hiçbir şey yapmadım. hiçbir şey sormadım bile. yürüyüş yolundan hemen uzaklaşmak dışında bir düşüncem yoktu. koştum. büfede durup adama yardım etmelerini söyleyebilirdim. bunu da yapmadım. sadece eve döndüm. şimdi bir şeyler için "keşke" diyor olabilirdim. ne var ki, yaptığım her şey son derece normal geliyor.

umarım adamla tekrar karşılaşmayız.

21 Mart 2008 Cuma

who the fuck is alice?

bu aşağıdaki şey benim sevdiğim tek bilgisayar oyunu sanırım. tabi bu konuda feci şekilde yetenek fukarası olduğum için bazı yerlerini emre'ye oynatmıştım. izlemek daha eğlenceliydi açıkçası. şunun filmini çekseler ya. sayko versiyonunu.

15 Mart 2008 Cumartesi

ülkem

olm çok acayip şeyler oluyor.

daha bir ay öncesinde, kahve sohbetleri sırasında iç savaş tellallığı yapıyor, bir şeylerin çok yakında patlayacağından söz ediyordum. bu ülkede yaşayan pek çok kişi gibi. bu son cümleyi uydurdum aslında, kimin ne konuştuğunu bilmiyorum. neyse ama. benim konuşmamın temel noktası yaklaşan bir çatışmaydı. hatta "her ne olacaksa, bir şeyler olsun ve gayet emin adımlarla ilerleyen bu duruma bir sekte vurulsun" diyordum. bunu özellikle bilinçli olarak söylememiştim ama bir çelme takılmasını gerçekten istiyordum.

dün akşam akp'nin kapatılması için dava açıldı. üzerinde çok az durdum ama yüzüme aptalca bir gülümsemenin yayılmasını engelleyemedim. bu sabah gazetelere baktım. bir ara ekşi sözlük yorumlarını okuyacaktım ama gereksiz buldum. cidden tuhaf bir şey oldu, bir çelme takıldı. pazartesi bombalar patlayabilir, önümüzde çok ciddi bir ekonomik karışıklık olduğu kesin, sonraki günlerde bir sürü olay çıkacaktır, dava iyice sürüncemede bırakılıp unutturulabilir. hatta akp kapatılabilir ve 70 küsur kişiye beş yıl siyaset yasağı getirilebilir. bunun sonucunda, altıncı yılda tayyip halk kahramanı gibi lanse edilip %80 oy alabilir. bir sürü olasılık var işte.

ama bir çelme takıldı hakikaten. haberi aldığımdan beri yüzümde şu anlama gelen bir gülümseme var: "ahah haha hasktir!"

bir diğer yandan tayyip aptal bir adam değil. "fındık fındık" diye inleyen ordu'da, kırdığı pota rağmen bütün oyları toplaması tesadüf değil. tüm kabadayılığıyla kurduğu cümlelerde bile bir plan var. o. bu adam için "türk erkeğinin olmak istediği kişi" demişti, hak vermiştim. yani adamın daha güçlü gelmesi gayet mümkün.

şimdi "du bakalım n'olcek?" durumu söz konusu. merakla duruyorum.

8 Mart 2008 Cumartesi

end(ish) of a story

The world is here for my amusement.

İki ay kadar önce, tanımadığım birinin bana fizik anlatmasını istiyordum. Şimdi o kişinin Richard Feynman olduğunu biliyorum.

Sana votkanın iyi olduğu tek zamanı söyleyebilirim. Sanırım her tür votkada geçerli bu. Şimdi içtiğim şeyi sek içemiyordum mesela. Şöyle yapıyorsun: Bir bardağa bir şişe meyveli soda dolduruyorsun. Sonra içine votkayı doldurmaya başlıyorsun. Tadarak yapman gerek. Yaklaşık 1/3 oranına geldiğinde ikisinin de tadını alıyorsun ama votka yumuşamış oluyor. Nefis. Meyve suyu gibi şişelerce içiyorsun ve ne içtiğini anlamadan başın dönmeye başlıyor.

You just have to know when to give up.

1 Mart 2008 Cumartesi

gece matinesi

nasıl bir seçim yapma yeteneğim varsa, bu gece izlediğim iki film de ağzıma sıçtı. ikisi hakkında da bir şey bilmiyordum, öğrendim, tansiyonum falan düştü galiba. ardı ardına üstelik. bayılıyorum kendime işkence etmeye.