hatırladığım ilk görüntü, ellerimde kelepçelerle sera gibi bir yerde ilerlediğim. tek sıra halindeyiz, en önde ben varım. hemen ardımdan b. geliyor. kendimi kelepçelerle, tutsak bulduğum zaman o kadar aşağılanmış hissediyorum ki, ağlamaya başlıyorum. herbirimizi ayrı birer hücreye yerleştiriyorlar. 5x3 gibi bir oranda hazırlanmış hücrelerin tavanları oldukça yüksek. parmaklıklar geniş karelere ayrılış ve camlı. sergilenmek için hayvanat bahçesine kapatılmış gibiyiz. kafeslere yiyecek getiren, bizleri zorla hava almaya çıkaran insanlar japon ve amerikan. daha sonra rusların da bu işe biraz karıştığını öğreniyorum. ama içinde bulunduğumuz durumun sorumlusu temelde japonlar. nasıl bir gözlem yeteneğim varsa, bunu birkaç saat içinde çözüyorum.
hava almaya çıkarıldığım zaman lise ve üniversiteden tanıdığım birkaç kişiyi de görüyorum. hatta bir ara m. ile karşılaşıyorum. ellerinde kelepçe olmadığını farkediyorum. nasıl yapmışsa diğer tarafa geçmiş. zaten gerçek yaşamda da bu adamın nasıl diplomat yerine fotoğrafçı olduğuna şaşarım hep. neyse. konuşmuyoruz onunla. sadece birbirimize bakıyor, tanışıyor olduğumuzu bile belli etmeden ilerliyoruz.
oldukça büyük, toprak zeminli bir alandayız. kafeslere dolanmış sarmaşıklar var. toprak ve sarmaşıklar dışında soluk renklerin hakim olduğu bir ortam. açık gri ve krem rengi. bir tabloya benzeteceğim ama aklıma gelmiyor.
hücreme bırakılıyorum. kapı kapandıktan sonra kelepçelerimi çıkarıyorlar. hala ağlıyorum. rüyamda bu kadar çok ağlayabilmem bana da garip geliyor. ama kendimi tutamıyorum. bilmediğim bir nedenle kaçırıldığım, bilmediğim bir yerde kapalı tutulduğum, cam kafes nedeniyle herkesin gözünün önünde bulunduğum ve oradan ne zaman çıkacağımı da bilmediğim için çaresiz hissediyorum. sanırım tüm bu bilinmezlik içinde korkuyorum. elimde en ufak bir veri olsa kendimi rahatlatabilecekmiş gibiyim ama elimden sadece ağlamak geliyor. kısa bir süre sonra çaresizlik duygum öfkeye dönüşüyor. yaklaşacak ilk gardiyanın boynunu kıracak kadar güçlü bir öfke. bana ve diğerlerine yapılan haksızlığı kanla ödetmek istiyorum.
yanımdaki hücrede b. var. sürekli konuşuyor. bize yapılan şeyin haksızlık olduğundan, bizleri burada tutmak için hiçbir geçerli nedene sahip olmadıklarından yakınıyor. sadece ve sürekli yakınıyor. mızmızlık yapmasından nefret ediyorum. konuşmak yerine çözüm bulması gerektiğini düşünüyorum. oradan çıkacağımı, eğer kabul ederlerse bir ayaklanma çıkarıp birlikte kurtulabileceğimizi söylüyorum. sadece öfkemi hissedebiliyorum. kararlılığım olağanüstü. tek amacım oradan çıkmak ve uzaklaşmak. b. benim gibi hissetmiyor. savaşmaktan vazgeçmiş. sadece haksızlık üzerine konuşuyor. ondan ve hiçbir şey yapmayan diğerlerinden ne kadar tiksindiğimi hissediyorum. kafesin kare bölmelerinden yukarı tırmanmaya başlıyorum. tepeye ulaşıp kafesin dışına çıktığımda öfkemden ve kararlılığımdan bir şey eksilmiş değil. ama bunu yanı sıra çok güçlü hissediyorum.
gardiyanların beni görmemeleri için görünüşümü değiştiriyorum. burada kendimi bile şaşırttım çünkü tebdili kıyafet seçimim interview with the vampire'ın küçük kızı olmuştu. kıvırcık sarı saçlarım, porselen beyazlığında yüzüm ve kabarık kadife kıyafetlerimle insan serasının toprak zemininde dolaşıyorum. takım elbiseli, iş adamı kılıklı japonlara nefretle bakmamak için kendimi zorluyorum. onlar kafesimde olmadığımı farkedene kadar bir çıkış yolu bulmuş olacağımı düşünüyorum.
seranın dışına çıktığımda beton bir sahil şeridi ve uçsuz bucaksız bir denizle karşılaşıyorum. açık gri ve krem rengi tonları arasında göze çarpan tek renk koyu bordo elbisem. birkaç kişiye gerçek dünyaya giden geminin nereden hareket edeceğini soruyorum. benden şüphelenmiyorlar ve ilerideki iskeleyi gösteriyorlar. iskeleye doğru ilerlerken sirenler çalmaya başlıyor. panik yapmıyorum. küçük vampir kılığımla beni bulmalarının kolay olmayacağını biliyorum. durup gri denize bakıyorum. daha önce hiç hissetmediğim kararlılık, neredeyse yaşama hırsı diyebileceğim duygu şakaklarımı zorluyor. kanımın damarlarımda akışını hissediyorum. ne kadar endişeli olursam olayım, beni o seraya tekrar sokamayacaklarını biliyorum. gardiyanlar seradan koşarak çıkarken gemiye adım atıyorum. denize açılabiliyor muyuz emin değilim. adımımı attıktan sonra uyanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder