oy anam, son zamanlarda günlük insanına dönüştüm iyice. dişe dokunur bir şey yazsam gam yemeyeceğim. ama konuşmayan, daha doğrusu kendi kendine konuşan bir insan evladı olduğumdan kelli, gevezeliğimi ancak bu şekilde ortaya koyabiliyorum.
a. kendi kendime konuştuğum, bir de üstüne herkesle konuştuğumu sandığım için şizofren olduğumu söyledi. şimdi bu cümle çok anlamsız oldu. işten bahsediyorum. brief alıyoruz, insight dediğimiz boku çıkarıyorum ben kendi içimde. herkes de çıkarmıştır diye düşünüyorum. buna göre düşünüyorum (kendi kendime), fikir üretiyorum (kendi kendime), bu fikirleri beğenmeyip çürütüyorum (allah allah, yine kendi kendime!), bazen de işleyişi sonuçlandıramadığım için çöpe atıyorum ve gün sonunda elimde mike sürülür bir şey olmadığını söylüyorum. toplanıyoruz, ortaya fikir döküyoruz. daha doğrusu döküyorlar. ben susuyorum yine. sonra d. geliyor, insight soruyor. ben zaten bu aşamayı brief alırken tamamladığım ve herkesin de böyle yaptığını düşündüğüm için adamın sorusunu saçma buluyorum. iyi de denyo canlısı, düşündüğün şeyleri veya çıkarımlarını kimseye anlatmadın ki! senin gibi düşünmemeleri de gayet normal. ne şaşırıyorsun?
velhasıl kelam, düzgün bir reklamcı olmamla aramdaki tek engel beynim. zaten bu da insan ve odun arasındaki farkı belirtiyor. a dostlar, oduna benzesem de içimde bir insan taşıyorum. içime kaçmış insan gerçek yaşamda neye yarıyorsa...
geçen perşembe if başladı. deli gibi liste yapmıştım, işten çıktıktan sonra üst üste iki film izlemeden eve dönmeyecektim falan. yeg yea! henüz kıçımı kaldırıp bir filme gidebilmiş değilim, bilet falan da almadım hiç. bir de hava çok soğuk. bu beni daha da üşengeç yapıyor. geçen kış kar yağarken filmden filme koştuğumu hatırlıyorum ama o zaman psikopatimi paylaşacak birilerini bulmuştum. delilik bile tek başına çekilmiyor şekerim.
bunun yerine az önce oturdum doubt'ı izledim. sıcacık evimde, tek başıma falan. bir kedim eksik yalnızlıktan ölen deli kadın olmak için. her neyse. her neyse diyorum da şöyle bir şey var. kendimi hafta sonu boyunca evde tek başına film izlemeye öyle bir şartlandırmışım ki, hangi dolabı açsam mikrodalga fırında pişen patlamış mısır paketleriyle karşılaşıyorum. bu kadar çok görünce mısırdan soğudum resmen. aslında meryl streep'in ne kadar muhteşembır bir oyuncu olduğunu söyleyecektim ama bu zaten bilinen bir şey. mısır şimdi daha ilginç geldi, en azından konu olarak.
bunların yanı sıra bir de annemden ve yeni mistik meraklarından bahsetmek istiyordum ama uzun bir konu o. çok kısaca özetlemek gerekirse, annem benim çocuğum aslında. ama bu kadar kısa özetlersem daha sonra okuduğumda araları dolduramayacağım, kendi yazdığım şeye yabancılaşacağım. hoş olurdu aslında insanın kendine böyle oyunlu sürprizler yapması.
biraz yazıp sildikten sonra annemden bahsetmekten vazgeçtim. aile olmak böyle bir şey galiba. bir gün ebeveynler yeni oyuncaklara ihtiyaç duyarlar, dünkü bebeler de bunların başına "deneyimli" kesilirler. düşündükçe daha tuhaf geliyor. benim artık yetişkin olmam güzel de, nefret ediyorum ailemin yaşlanmasından. "onlar için her zaman çocuksun" derlerdi. yalan söylüyorlar. bir yerden sonra birbirimize ebeveynlik yapan bir aileye dönüştük. artık onların çocuğu olmadığıma karar verdiğimde, onları insan olarak görmeye başladım. yıllar öncesinden farklı olarak, onları sevmemin geçerli nedenleri var. evet, kusursuz değiliz belki ama biz iyi bir aileyiz.
dün sevgililer günü muhabbeti yaptık biraz. önemli günler ve haftalar konusundaki odunsu görüşümü belirttikten sonra babam "bana benzeme yavrum," dedi, "insan ol."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder