bugün "beni işten çıkarsanıza," dedim, "hiç yeni müşteri alamadık, pek de işe yaradığım söylenemez." d. saçmalamamamı söyleyip kafama bir tane geçirdi. iş çıkışında da gayet farkında olduğumuz gerçeklerden bahsettik. her şey fikirde bitmiyor.
bu dahiyane fikirler çıkardığımız anlamına gelmiyor. en kallavi ajanslardan da sürekli muhteşem fikirler çıkmıyor. ama ellerindekileri satabiliyorlar.
oysa kendi içimde öyle bir yere geldim ki; yazdığım her cümleyi "mediocre" diyerek karalayabilir, bulduğum her fikri "demek ki iyi değilmiş" diyerek çöpe atabilir, hayat ve üretimi bir tuttuğum halde reklamı da yazarlığı da, tüm hobilerim ve yeteneklerimle birlikte cehennemin dibine gönderebilirim. ilk kez dinlenmeye ihtiyaç duyuyorum. yıllarımı tatilsiz geçirirdim ben, hiç koymazdı. on ayda geldiğim noktaya bak.
öğrendiğim bir şey var ama:
I believe in the Scottish proverb: "Hard work never killed a man." Men die of boredom, psychological conflict and disease. They do not die of hard work.
David Ogilvy
geçen yıl tam bu zamanlar işten çıkarıldım. o iş on dokuz ay sürdü. dinlenmeden, dinlenmeye gerek duymadan. son zamanlarında o kadar sıkılmıştım ki olan bitenden, o kadar güzel çalışma arkadaşlarım gitmişti ki, kovulduğuma hiç üzülmemiştim. başıma gelen en iyi şey olduğunu düşünmüştüm hatta. çıkardıktan sonra üç kez geri çağırdılar, dönmeyi düşünmedim.
sonra, "muteber" bir ajans, babamı bile memnun edecek türden. neden iş değiştirmek istediğimi bir türlü anlamıyordu. sonunda, iki ajansa da yazarlık yapmaya başlayıp freelance işten daha iyi sonuç aldığımı öğrendiğinde, "en verimli zamanımı" yaşadığımı ve haklı olduğumu söyledi. oysa ben bu arada nasıl da dağıldım, nasıl da değersiz hissediyorum şimdi. yepyeni bir öz geçmişim var ve hiçbir yere gönderemiyorum. çünkü on aylık çalışmamın sonucu bir hiç. çünkü ben bu insanlara "aslında süperim" diyemem. çünkü şu anda buna ben de inanmıyorum. kim ne derse desin, beni ne kadar överlerse övsünler... kendime yapıştırdığım o lanet "mediocre" yaftasını kafamdan çıkaramıyorum.
asıl kötü olan, savaşarak ya da direnerek bir şeyleri değiştirebileceğimi bildiğim halde başkasını suçlayıp kolaya kaçmam. iş satılmıyor mu? satamayanı suçla! ne de olsa benim görevim değil diyerek otur yerinde! oh ne ala!
ama diğer yandan, ben hiçbir zaman yazar dışında bir şey olmak istemedim ki. herkesin üzerine düşen görevi iyi yaptığı, kimsenin başkasının işine burnunu sokmadığı, benim gibi insanların olduğu bir yerde çalışmak istedim ben. ama olmuyorsa da birilerinin işi ele alması gerekir, değil mi? mesela yapabilenlerin. ben bunu yapmadım işte. şimdi de sonuçlarına katlanmak durumundayım.
insanlara değersiz hissettirmek çok zor değil. ama kendi özgüvenini sıfırlamış birine de kimse kolay kolay değerli hissettiremiyor.
bu tatile ihtiyacımın olduğunu söyledim. bir haftadır gideceğimi söylüyorum. şirket benim sayemde ayakta kalıyor değil ama yokluğumda sorun çıkmasın diye gerekenleri yaptım. bugün, haftaya girilecek konkur için fikir bulduğum halde "izin formunu imzalayamam, gitmene izin veremem" dedi. elbette gitmeme izin verecek, yarın bütün sorun çözülmüş olacak. haftaya şalteri tam olarak indirmesem de o binaya girmeyeceğim. bunların farkındayım. ama ne gerek vardı ki akşam akşam sinirlerimi bozmaya?
başka ajanslara başvurmaya cesaretim yok. ben bunu söyleyecek adam mıydım?
1 yorum:
iskoclarla ayni fikirde degilim- yeterince calismiyorlar!
hard work DOES kill people...
japonca'dan gelen adi Karoshi olan vakada insanlar asiri calismaktan sinir sistemlerinin kisa devre yapmasi uzerine olurler. sinir sistemi, aksiyon potansiyeli ve onunla olusan elektrik sinyalleriyle calisan bir network'tur. asiri uyarilma, uykusuzluk ve yogun stres nedeniyle burn-out dedigimiz olay neticesiyle resmen kisa devre yapar.
yogun calisma kaynakli depresyon vakasi olan burn-out ile karistirilmamalidir. o psikolojik bir sorundur, karoshi ise ciddi bir olum nedeni.
...demeden edemedim. evet efenim hala hicbir ukalalik firsatini kacirmiyorum :)
deniz
Yorum Gönder