"yazmayacağım demiştim ama... sürpriiiiz! düşündüm, düşündüm, ne yazabilirim sana... hala da bilmiyorum. bıraktım öyle, devamı geliyor. orta 1'de oldukça yakın olduğumuzu hatırlıyorum da nasıl yakın olduğumuz gelmiyor aklıma. tek hatırladığım kütüphane merdivenlerinde oturup geyik yapmamız. sanırım hoş günlerdi! sıra iyi dileklerde. umarım hayatın iyi geçer ve istediklerini elde edersin. kendine iyi bak..."bunu sınıf arkadaşıma yazmıştım. rezalet. (ama hala "ohaaaa! hayvaaan!" diyerek gülmemi engelleyemiyorum.)
öğrencilere karşı ne kadar uyuzsam, bazı öğretmenlerle de o kadar iyi anlaşırdım. hiç görüşmesem de hala sevgiyle andığım kişiler var aralarında. bunlardan biri avustralyalı ingilizce öğretmenimdi. yıllığa bakarken bir de facebook'ta aramaya karar verdim. oradaydı. beni hatırladı, hatta hatırlamakla kalmadı, "very young" olduğum zamanlardaki bazı kişilik özelliklerime değindi.
ve bugün, avustralya'da yaşıyor olmasına rağmen, türkiye'de ileri demokrasinin dur durak bilmeden gelişiyor olmasından endişeli. gelir düzeyi görece yükselirken, ileri demokrasi adına özgürlüklerin kısıtlanmasından; komşularla sıfır problem politikasının adım başı savaş tehdidiyle tökezlemesinden; hala düşüncelerini açıklamaya cesaret edebilen insanların yaşayabileceği olası zorluklardan benim kadar endişe duyuyor. dikkatli olmamı, eleştirilerimin bir gün başıma dert olabileceğini söylüyor. ben de kayda değer bir şey yazmadığımı, benden bir cacık olmayacağını söylüyorum. gerçekten olmuyor.
tüm konuşmalarımızdan sonra bugün, insanları barış ve hoşgörü için dünya çapında bir devrim yapmaya davet etmiş. davete cevap verdim:
"'you can not buy the revolution. you can not make the revolution. you can only be the revolution.'
we all know nothing changes overnight and even a march of millions never ends up as expected. so we might as well live and let our voices be heard whenever possible. we can't change the thought patterns of the adults but at least we can educate the new generations to be sceptic about what they are taught.
actually i believe in self, and i think organized people are doomed to fail in democratic communities, since they all have different thoughts on collective actions. with no leaders or communities, only with our own actions we can stand as an example. i know it's only survival but someone needs to survive in order to prove that a different view of life is possible."lisede yazdıklarımla alakası olmayan cümleler. ama hala bir arpa boyu yol alabilmiş değilim. bir de araya o kadar çok şey girdi ki, yazmaya iki saat önce başlamıştım sanırım, şu anda bunları neden yazdığımı hatırlamıyorum. hatırlayınca belki bir şeyler eklerim. ingilizce bildiğimi söylemiş miydim? öpt kib bye.
4 yorum:
yazmayacağım demiştim ama... sürprizzzzz! düşündüm, düşündüm, ne yazabilirim sana... hala da bilmiyorum. bıraktım öyle, devamı geliyor. adını vermek isteyemen bir reklam ajansında oldukça yakın olduğumuzu hatılrıyorum da, nasıl yakın olduğumuzu hatırlamıyorum. beraber ağda mı yapıyoduk, öbüşüyo muyduk, yani nedir? tek hatırladığım fıçıdan bira alıp güpegündüz sarhoş olmamız. sanırım hoş günlerdi. sarhoş olduğum için tam olarak hatırlayamıyorum. sıra iyi dileklerde. umarım bir reklam görürsün ve hayatın değişir. bütün istediğin bir ürün olur, elde edince de hayatın boş ve anlamsızlığını bir kere daha anlarsın, bu amaçsızlık seni tüketir. kendine iyi bak, o saçla sokağa çıkılır mı lan hayvan!
ingilizceyi ne zaman öğrendin? ben de şimdi senin yazını okuyunca öğrendim.
sevgili aslı,
ilk yorumunla hayatımın dersini aldım adeta. demek ki neymiş? sen birine ipnelik yaparsan, başka biri sana bir ipnelik yaparsa, herkes başkasının yaptığı ipneliğe karışamayabilir. ama velhasıl ki o öyle değildir. anladın mı şimdi? haklısın, ben de anlamadım ama aldığım ders bu oldu.
ingilizceyi geçen sene küçükken british airways diye bir okulda öğrendim. ama senin gibi müthiş olmadığım için çok zamanımı almıştı, sen maşallah yarısı türkçe bir yazı okuyup şak diye öğrenmişsin. ama sen muhtemelen yazmayı öğrenmişsindir. nasıl okunacağını sana küçük bir örnekle açıklamak istiyorum: "yu ar e brilyınt. velkam tu dı pensıl, vi gat fani neyms." burada paragrafın başında yazdığım şeyin ingilizcesini konuşma diliyle yazdım. gördüğün gibi şarkılardan da ingilizce öğrenebiliyoruz. ben mesela iki tane arapça kelime öğrenmiştim şarkılardan; bismillah ve mezdeke. şarkıların geneline bakınca bismillah'ın "biz ayrılamayız" gibi bir anlam taşıdığını, mezdeke'nin ise "oooh yandan" demek olduğunu çıkardım.
bu tatlı sözlerimle gönlünü kazanabildiysem rica ederim öbüşelim artık. daha fazla dayanamayacağım.
hauhauuahauhahhahauhauhasdıufhsdıaufhıwrfhıweuhrygugfr :))))
ben de american airforce one da öğrenmiş idim herhal. hahahahaaha
"mesela iki tane arapça kelime öğrenmiştim şarkılardan; bismillah ve mezdeke. şarkıların geneline bakınca bismillah'ın "biz ayrılamayız" gibi bir anlam taşıdığını, mezdeke'nin ise "oooh yandan" demek olduğunu çıkardım."
ahahahahahjkhsdhfak :))))))))))))))
Yorum Gönder