17 Haziran 2013 Pazartesi

tayyip istifa

direnişin ilk romantizmi yerini soğuk mantığa teslim ederken (ki ağzıma sıçayım, 31 haziran'da bile eleştirecek bir şeyler buluyordum), azıcık bir şeyler daha söyleme zamanının geldiğini hissediyorum. kimsenin düşünmediği, yazmadığı şeyler değil. sadece bu akşamüstü kulağıma çalınan birkaç cümle dikkatimi çekti.

eve dönmek için karaköy'den geçiyordum. yanımda bir arkadaşım vardı. arkamdan yürüyen iki polis arkası bitirimi "ölümüne tayyip" sloganları eşliğinde birkaç kişiyi kesebileceklerinden bahsediyorlardı. içimden dönüp "neden peki? birilerini kesmenin yanlış bir şey olduğunu bilmiyor musunuz?" diye sormak geçiyordu. bir şey demeden yürümeye devam ettim ama korktuğumdan değil. onlarla oturup çay içmeyeceğimi bildiğim için yapmadım bunu. yoksa derdimi tarafsız bir nezaketle, gayet ikna edici şekilde anlatmayı da bilirim. gerginlik çıkacak gibiyse hiç gocunmadan "yeg yeaa, ne direnişi, kapitalistin önde gideniyim ben" diye yalan da söylerim. gayet eminim, hiçbirinin aklına "e orada senin gibi kapitalistler de var" demek gelmez.

önce dinleyip sonra da savunmaya geçmek yerine uygun soruları sorunca çözüme ulaşmak - hiç olmazsa zeytinyağı gibi üste çıkmak - zor değil. ama yapmadım. o sırada yanımda arkadaşım olmasaydı bile yapmazdım. çünkü dediğim gibi, onlarla çay içmeyektim.

merak ettiğim şeyler var benim. ama bunları ancak tanıdığım, çaya davet ettiğim, dinine ve başbakanına takım tutan fanatik derecesinde bağlı olduğunu bildiğim komşuma sorabilirim. yolda pervasızca tehditler savuran, tanımadığım adama değil.

komşum, teyzem, amcam, söyler misiniz lütfen, başbakanı neden böylesine seviyorsunuz? anlıyorum, zenginseniz, o adam sayesinde daha zenginsiniz; fakirseniz, o adam sayesinde ilk kez kallavi biri sizin hizmetkarınız olduğunu söyledi. ama yeter mi bunlar? yılan size ne zaman dokunuyor, bunu bilmek istiyorum ben. birileri sokakta öpüştüğünde mi? birileri sizin tiksineceğiniz bir kitabı okuduğunda mı? birileri sizin hiçbir zaman alamayacağınız bir inşaat projesine karşı çıktığında mı? kazancınızın yarısını devlete vermek, deprem olduğunda o paranın aslında varolmadığını bilmek bile mi koymuyor? o adamı desteklemenizi anlarım da, benden niye nefret ediyorsunuz? çünkü biliyorum, bu nefret yeni değil. milyonlar sokağa dökülüp "tayyip istifa" diye bağırmadan önce de vardı bu. o haykırışa biraz da sizin bu nefretiniz sebep oldu.

bir de o haykırış var tabii. o da akşamüstü kulağıma çalınan cümlelerden biri.

beşiktaş'a geldim, ufak bir masa açmış imza toplayan gençlerle karşılaştım. tayyip istifa etsin diye imza topluyorlarmış. birinin elinde pankart var, birinde megafon. onlara da sormak istediğim birkaç şey vardı, sormadım.

çay içecek olsak, "tayyip istifa etse ne olacak?" diye sorardım önce. hadi diyelim adam bir an delirdi, "tamam abi, kapatıyorum dükkanı, hemen şu anda gidiyorum buralardan" dedi, yerine kimi koyacaksın? kılıçdaroğlu'nu mu? bahçeli'yi mi? demirtaş'ı mı? tarhan'ı mı? bir zamanlar "kılıçdaroğlu istifa etsin, yerine böyle adam gibi adam gelsin" dediğin muharrem ince'yi mi? (emine ülker tarhan toma'nın önünde durunca adamın pabucunu hemen dama attın, di mi?) sonunu düşünen kahraman olamaz belki ama bu ülkenin kahramana değil, düzgün düşünen ve davranan bir ceo'ya ihtiyacı var. yoksa öyle haybeden "tam bağımsız türkiye!" demek kolay.

ama bu da bir şeydir. bu kadar büyük bir topluluğun bunu dile getirmesi, en azından, "bir" şeydir.

sevgili okur, lütfen kusuruma bakma. olumsuz düşünce konusunda benimle yarışabilecek kişilerle henüz tanışmadım. belki moral bozmamak için yazmıyorlardır. inan bana, bu yazdıklarım olumsuzluğumun %10'u bile değil. bana kalsa tahrir de fıs.

biliyorum, bu ülkede bir şeyler oldu. henüz sonuçlanmadı. nasıl sonuçlanacağını bilmiyorum. devam eden süreç hakkında atıp tutmak doğru değil. yine de kafamda bir sürü "ama" var. şu bloga yolu düşen kimse yazdığım birkaç cümleyle sinirlenmesin, moralini bozmasın. en azından hayattayız ve alacağımız çok yol var.

2 yorum:

ArapSabunu dedi ki...

Hacı doğru diyon da, devlet filan değil sorun. Tayyip filan da değil. Kimisi, belki çoğusu somut şeylere "itikat" etmek eğiliminde; putperestlik ölmemiş olabilir. Hiçbir şeyi olmasa dahi güçlü bir görünüş bu itikat eğilimini tatmin edebiliyor. Tayyip Erdoğan accayip güçlü duruyo, çok güçlü konuşuyo, bu meyili tatmin için gereken meziyetlerin tamamını sergiliyo. Ve araştırarak biliyo ki, memleketteki itikat edilme açığını tamamlayabiliyo. Bu itikattaki insanların "ben orada polisin yerinde olsam kan gövdeyi götürürdü" diye konuştuğunu dinledim. İkna olmuyorlar. Ciddi başlayan bir konuşma er ya da geç bir fincandaki çatlaktan sızan su gibi yok oluyo, boş duvarlara konuşuyosun.

Kimsenin kafasının farklı çalışmasını sağlayamayız gibime geliyor. İnsanları bilgilendirme metodu da twitter'dan geçmiyor. Bu da ancak parayla olacak bişey. Muhalif akil adamlar toplayarak sokak sokak kahvelerde, altın günlerinde konuşturmak gerekli belki. Tayyip Erdoğan bugünlere pıt diye gelmedi. Organizasyon müthiş. Araştırmalar, anketler, beklentilerin analizi, memnuniyet analizleri, ne ararsan araştırılıyo filan. Fakir semtlerde fazlaca bulunduğumu bilirsin (ama sadece İstanbul'da), duyduğum çok şey var; doğruluğu kesin diyemem.

Nitekim Tayyip Erdoğan'ın ve Egemen Bağış'ın söyledikleri doğru. Partileşmek gerekli. Bu da para işi. Düzenle mücadele edebilmek için aynı ringde bulunmak gerektiğini düşünüyorum. Boksörü sokakta döversen hapis yatarsın, ringde döversen altın kemer verirler.

Not: Karamsarlık konusunda kapışırız :)

İnci Vardar dedi ki...

çay şart. fikir değiştirmek için değil (ki yeteri kadar zaman/çaba adanırsa o da olur) ama biraz sağduyu için konuşmaktan bahsediyorum. sonra o adamın bir anda tepesi atar, üç kişiyi doğrar belki, bilemem. komşuda durum biraz daha değişik. ister istemez araya daha fazla empati giriyor.

tam da bu yüzden kahve ve altın günü bu amaç için çok uygun. twitter üzerinden ulaşamayacağın milyonlarca insan var. arada bir güven oluşmazsa yüzüne bakmazlar bile. senin de dediğin gibi, tayyip erdoğan bugünlere pıt diye gelmedi. kendi adıma, ben o günlere hiç gelemem. asosyal küçük burjuvadan olmuyor o iş.

partileşme konusundan önceki yazıda bahsetmiştim. senin yorumlarınla birlikte "get in the ring motherfucker" desem çok yerinde olacak. ama partileşmek de yeterli değil. kaç yıllık ana muhalefet partisi var, görüyorsun, adamla aynı kalibrede değil. olay partide bitse, aramızda 3-5 bir şey toplarız.

diğer yandan, komplo teorisine cidden girmek istemiyorum ama küçük insanlarız biz, küçük şeyler düşünüyoruz, savaşlarımız küçük. taraftar ne kadar tezahürat ederse etsin, golü ingiltere atar.