23 Haziran 2009 Salı

ideal

"Tam bir İstanbul hanımefendisi" diye düşündü Şöbiyet. Oturuşu, kalkışı, kahve fincanını tutarken nazikçe kalkan serçe parmağı, konuşması... Görünüşe bakılırsa Baklagül tam da evlenilecek kadındı.

"Sizi tekrar görebilecek miyim?" diye sordu. Baklagül hafifçe kızardı, uzun kirpiklerinin gölgelediği gözlerini indirerek, incecik sesiyle cevap verdi; "Çok isterim. Fakat buna bir isim koymamız gerek. Sonra ne derler?"

Şöbiyet uzaklara baktı. Çok eskilerden tanıdığı bir ses, yine hayatın önemli derslerinden birini kulağına fısıldıyordu. "Kadının iyisi sokakta hanımefendi, mutfakta aşçı, yatakta orospu olmalı."

"Ah be Kamil Abi," diye düşündü Şöbiyet; "Şimdi kadayıfa döndün, ağzında diş kalmadı ama gençliğinde neler neler öğrettin bana. Bir tek şu aşçı meselesini öğretemedin be abim. Kadın milleti sokakta ve yatakta çeşitli sıfatlarla anılırken neden mutfağa girince meslek sahibi oluyor, bir bunu anlatamadın. Bir de keşke Cine5'in şifresinin nasıl kırıldığını öğretseydin zamanında. Ama sen de haklısın be abi, nereden bileceksin? Hem zaten artık..."

Baklagül kibarca öksürdü ve Şöbiyet'i düşüncelerinden uzaklaştırdı. "Kalkalım mı artık? Geç oldu."

---

Ne güzel kızdı şu Baklagül. Hanımefendiliğine diyecek yoktu doğrusu. Her hareketinden incelik akıyordu. Annesi bir kaşığa kırk mantı sığdırabildiğini de söylemişti. Bütün mahalle Baklagül'ün tarifine göre baklava yapıyordu. Daha ne olsundu? Dahasını Şöbiyet de çok merak ediyordu. Konuyu annesine yeniden açtı. Baklagül'ü düşündükçe kabaran merakı yüzünden daha fazla bekleyemeyecekti.

---

Şöbiyet annesinin itirazlarına aldırmadı. Babası "Dur bakalım hele" dediyse de beklemedi. Baklagül'le evlenecekti, başka yolu yoktu. Hazırlıklar tamamlandı, bir hafta içinde söz, nişan, düğün yapıldı. Kamil Abi düğüne tekerlekli sandalyesiyle katıldı. Artık konuşamıyordu ama düğün boyunca Baklagül'e bakıp kafasını iki yana sallayıp durdu. Şöbiyet bunu parkinsona bağladı. Ne var ki yanılıyordu. Kamil Abi tüm bilgeliğiyle, Şöbiyet'i uyarmaya çalışıyordu.

---

Beklenen an sonunda gelmişti. Davul zurna çalınmış, yüzlerce 1$ yerlere saçılmış, takılar takılmış, göbekler atılmış ve düğün tamamlanmıştı. Kadınlar Şöbiyet'in anlamadığı gelenekleri yerine getirmiş, Baklagül'ü odasına yerleştirmişlerdi. Arkadaşları sırtına hayvan gibi yumruklar attıktan sonra Şöbiyet de hazırdı. Odanın kapısına gelince derin bir nefes aldı, "Vay be! Artık evli bir adamım," diye düşündü; "üstelik galiba kusursuz bir kadınla."

Baklagül yatağa uzanmıştı. Son derece müstehcen bir pozisyon, kırmızı kombinezon, kırmızı örtüler, kırmızı ışıklar... Kalp krizi geçirmek için uygun bir ortam. Şöbiyet'in nabzı hızlandı. Titremesini zar zor kontrol edebildiği elini Baklagül'e uzattı.

"Yalnız ücreti peşin alıyorum kocacım."

Yanlış mı duymuştu? Baklagül'ün ağzında cak cak çiğnediği sakız kafasını mı karıştırmıştı? Kulakları ona bir oyun mu oynuyordu? Nasıldı yani? Baklagül o kadar ideal bir kadındı ki, yatakta hakikaten orospuya mı dönüşmüştü?!

Şöbiyet ne söyleyeceğini bilemedi, ağzında birkaç kelime geveledikten sonra hızla oturma odasına gitti. Koltuğa külçe gibi yığıldı. "Herhalde heyecandandır" diye düşündü. "Bu geceyi atlatalım, yarın sağlam kafayla konuşuruz. Bu böyle olmaz. Yok, vallahi olmaz. Hatta şimdi gidip sakinleştirsem iyi olacak."

Koltuktan kalkarken mutfağın ışığı yandı. Baklagül mutfağa girmişti, "Susadı herhalde heyecandan, canım benim" diye düşündü Şöbiyet. Baklagül'ü korkutmamak için, dikkatli adımlarla mutfak kapısına geldi. Kapıda durdu ve "Oha" dedi.

Baklagül gecenin bu saatinde bir yandan patates doğruyor, diğer yandan kremalı sosu karıştırıyordu. Üzerinde beyaz bir mutfak önlüğü vardı, saçlarını sıkıca toplamıştı. Az önceki şuh kadından eser kalmamıştı. Şöbiyet o kadar şaşkındı ki, içinden küfür bile edemiyordu. Şu anda sanki dünya dışı bir varlıkmış gibi gördüğü maydonoza bakakaldı. Elini uzatmasıyla tahta kaşığın "çotank" diye elinin üzerine inmesi bir oldu. Anlaşılan Baklagül malzemelerini kimseye kullandırmayan bir aşçıydı. Ayrıca Allah belasını versindi.

Şöbiyet "konuşmamız lazım" diyerek mutfaktan çıktı. Baklagül mutfak robotu sesleri çıkararak onu izledi.

---

Evet, Kamil Abi'nin tanımına göre Baklagül ideal kadındı. Hatta bundan da fazlasıydı. Mesela koridorda manken gibi yürüyor, sokak kapısının önünden geçerken selam veriyor (bazen selamını "Ekmek lazım mı beyim?" sorusuyla destekliyor), bilgisayar başında ise tüm ciddiyetini takınıp direktif vermeye başlıyordu. Kendini rakı sofrasına meze edip boylu boyunca masaya uzandığı ve ara sıra kendini kavun sanıp kesmeye kalktığı için Şöbiyet evde rakı içmekten vazgeçmişti. Onunla hiç banyoya girmemişti. Görebileceklerinden korkuyordu.

Bir keresinde Şöbiyet televizyon izlerken Baklagül'ün bacağını tuttu. Bir tepki alamayınca hafifçe okşamaya başladı. Baklagül kalkıp kanalı değiştirdi, yerine oturdu. Şöbiyet bir şey anlamamıştı. Biraz bekledi ve kolunu Baklagül'ün omzuna attı. Bu hareket de televizyonun sesinin açılmasıyla sonuçlandı. "Komşular duymasın diye yapıyor" dedi Şöbiyet içinden, iyice yaklaşıp öpmeye başladı. Baklagül donup kaldı. En ufak bir tepki vermiyor, gözlerini bile kırpmıyordu. Şöbiyet neyi yanlış yaptığını fark etmişti. Oturma odasında televizyon kumandası olan bir kadınla koltukta sevişmeye kalkarsa, kısa devre yapması normaldi.

Yeniden çalışması için kafasına birkaç kez vurdu, işe yaramayınca eline iki tane yeni pil tutuşturdu. Baklagül kalkıp kanalı değiştirdi.

---

Evleneli bir hafta olmamıştı ama Şöbiyet ideal kadın arayışının dünyanın en saçma uğraşı olduğuna karar vermişti bile. Boşanmak istediğini söylese herkes kıçıyla gülerdi. Balkonda oturdu, bir sigara yaktı. Omuzları çökmüş, düşünceli düşünceli otururken omzunda bir el hissetti. Gelen Baklagül'dü. "Bu ne hal lan? Karadeniz’de gemilerin mi battı yarraaam?!" dedi. O an Şöbiyet sadece erkek arkadaşlarının seviyesiz muhabbetinden değil, dünya üzerindeki tüm küfürlerden tiksindi. Ama yapacak bir şey yoktu. Balkonda arkadaşa dönüşen Baklagül Şöbiyet'in derdini dinlemeden gitmeyecekti.

Şöbiyet olan biteni anlattı. "Harika bir kadın, kesinlikle çok seviyorum, daha iyisi olamaz. Ama olmuyor be kanka, olmuyor anasını satim!"

Baklagül bilge arkadaş tavrıyla "Anladım seni kanka," dedi; "erkek dediğin kusursuz kadın istemez. Kendisi kusursuz değilken karşısında ilahe görünce ne yapacağını şaşırır, ellerini nereye koyacağını bilemez. Zaten kadın dediğin de kusursuz olamaz, bünyesi kaldırmaz. Bir yerde balataları yakar işte. Mühim olan uyum. Bize asıl gereken o işte. Ne bir eksik, ne bir fazla. Beyin kıvrımlarınız birbirine oturacak ki mutlu olasınız. Böyle, uçurtma gibi. Rüzgar nasıl eserse ona göre, hafif. Ama bir yandan da ipini koparıp gitmeyecek, eşine bağlı olacak. Böyle işte."

Şöbiyet ana fikri anlamıştı. Hatta daha fazlasını da. O gece yatağına gitti, Baklagül'e biraz para verdi. Evlendiklerinden beri ilk kez seviştiler. Ertesi gün Şöbiyet pikniğe gitmeyi önerdi kahvaltıda. Baklagül mutfağa girdi, mükellef bir piknik sepeti hazırladı. Arabada sürekli şarkı söyledi. Bijon anahtarı rolüne soyunmadığı için şükretti Şöbiyet. Ama zaten birazdan evlilikle ilgili tüm dertleri bitecekti.

Yemeklerini yedikten sonra Şöbiyet uçurtma uçurmak istediğini söyledi. Baklagül hazırdı, uzun bir çamaşır ipini beline bağlamıştı bile. Şöbiyet ipin ucunu tuttu, birlikte koşmaya başladılar. Tepenin sonuna geldiklerinde Baklagül iyice yükseğe zıpladı. Uçtu, uçtu, bir süre havada kaldı. Ve uçan her şey gibi yere indi. Mevcut duruma daha uygun bir tanım gerekirse, çakıldı.

Şöbiyet merhum eşinin ardından baktı. Belki de dünyanın tek kusursuz kadınını kaybettiğini düşündü. Üzülmedi. Kendini her yeri doldurmaya adamış bu kadın, ardında nasıl olduysa hiç boşluk bırakmamıştı.

3 yorum:

Aslı Soylu dedi ki...

hahahahahaha harikulade bu ya acaip beğendim, çok şahane olmuş hem güldüm hem de.. ee ben gülerken düşünemiyorum, iki işi aynı anda yapamıyorum çünkü. zaten bence kimse düşünemüyor. konu dışına çıkmak kati surette tehlikeli ve yasaktır. hehehe, çoook güzel olmuş bee.

İnci Vardar dedi ki...

hehehe! güzel olmuş di mi? yaşasın!
"beyin kıvrımlarının birbirine oturması" tanımı için sana, hikayenin tabanını oluşturan geyik için evronimo'ya teşekkürü bir borç bilirim. beni sizler var ettiniz!

Aslı Soylu dedi ki...

O bi kere beyin .....laması tabirinin kibar versiyonu :D yine de reca ederim, ne de güzel olmuş yazdıgın zevklen kahkahalarla okudum :)