18 Ekim 2009 Pazar

richter

düşündüm de, keşke osmanlı döneminde bilime daha çok önem verilseydi, en azından bir richteran takımı kurulsaydı.

belki de vardı böyle bir şey. honour knowledge, senin bir malumatın var mı bu konuda?

2 yorum:

honour knowledge dedi ki...

aslında osmanlı'da bilime önem verilmediği çok doğru değil. yalnızca bu önemi verenler azınlıktaydı ve pek kaale alınmıyorlardı.

deliincizade seyfi efendi de rahatlıkla bu grupta sayılabilirdi. ailesinin maddi şartları yüzünden öğrenimine devam edememiş, tahtakale'de marangoz olmuş ama okuduğu kitaplarla kendini geliştirmişti. hendese konularına bayılırdı, özel ilgi alanı ise zelzelelerdi.

konstantiniyye sık karşılaşırdı zelzele ile. ama yazık ki saray alimleri bu sarsıntıları ahaliden farklı şekilde adlandırmıyor, "amma salladı ha, vay maşallah" vb yorumlardan öteye gidemiyorlardı. seyfi efendi ise buna dur demeye kararlıydı. samatya'daki evinin bahçesinde çeşitli derinliklere diktiği çubukların titreşimine bakarak her zelzeleyi dikkatle inceledi, notlar aldı ve şiddeti belirlemek için bir sistem geliştirdi.

ve buna sevdiği kızın adını verdi. bihter.

çalışması sarayda heyecan yarattı, padişahın huzuruna dahi çıkarıldı. yazık ki bu ün deliincizade seyfi'ye bir lanet de getirdi.

bihter tam 1 yıl sonra bihter ölçeğinde 6 şiddetinde bir depremde enkaz altından çıkamadı.

İnci Vardar dedi ki...

hah işte! bu hikaye ile de bir teorimi kanıtlamış oldunuz honour beyciğim, bunun için ayrıca teşekkür ederim. teori şudur ki; doğru söyleyeni dokuz köyden kovabilirler, makul bir durum. ama doğru kişiye soranın başına hiç böyle şeyler gelmez, sırtı da dokuz köy sınırları içinde yere gelmez. budur.