11 Temmuz 2010 Pazar

varmış, yokmuş.

haberleri dinlerken, filmleri izlerken, gazete okurken içim acıyor. gerçek bir şeyler oluyor. değiştirmeye çalışsam da izleyici olarak kalsam da bunlar olacak. insan belki bu yüzden tanrıya ihtiyaç duyuyor. bir şeyleri değiştirme umudunu içinde barındırdığı için. insan belki bu yüzden tanrıdan vazgeçiyor. umudu cevapsız kaldığı için.

yokmuş yokmuş yokmuş...

aslında bunlar gerçekten yokmuş. uzaktan, mesela uzaydan bakıldığında gezegenler varmış, her gün yok olup her gün varoluyorlarmış. insanlar sadece uzak bir ihtimalmiş. kötülük ve iyilik yokmuş, yalnız varolmak ve yok olmak varmış. birileri dünyayı kurtarmak için eylemden eyleme koşuyormuş ama dünya insanlar olsa da olmasa da bir gün zaten yok olacakmış. bugün ardından ağladığımız şeyler, uğruna savaştığımız şeyler, saatlerce, aylarca, yıllarca tartışılan konular birkaç gün, birkaç ay, birkaç yıl sonra yokmuş. yıllar önce olan bitenler şimdi çıkarlar gerektirdiğinde hortluyormuş ama aslında kimse galeyana getirilmedikçe bunları sallamıyormuş. üzerinden zaman geçince, uzaktan bakılınca, içselleştirilince her şey unutuluyormuş. devam edebilmek için gereken buymuş. uzaktan, mesela uzaydan bakılınca her şey önemsizleşiyormuş. insan kendi zihnine girince, görmek istemediklerini görmeyip kendi evrenini yaratınca her şey kaybolabiliyormuş. mistisizm muhteşem bir kaçış olabiliyormuş.

ama varmış varmış varmış...

bazı şeyler, bazı insanların çıkarları öyle gerektirdiği için, bazı insanların başına geliyormuş. bazı insanlar kendilerini kontrol edemedikleri bir karmaşanın içinde buluyormuş. bazı insanlar mutsuzmuş, açmış, yorgunmuş, her ne yapıyorsa boşuna yapıyormuş. bazıları umutsuzmuş, öfkeliymiş, iyiymiş, kötüymüş. birileri iyiliği ve kötülüğü belirlerken, insan dediğimiz kişi tüm zihinsel oyunlarını oynuyor, kendini en azından kendi gözünde temize çıkarabiliyormuş. olan birilerine oluyormuş, ateş düştüğü yeri yakıyormuş, düştüğü yerin uzağındakiler az da olsa etkileniyormuş.

yıllar önce, zengin insanların yaşadığı nezih bir sokakta, bir gece, bir araba bir kadının yanından geçmiş, çantasını çalmış, kadın arabanın altında kalmış, ölmüş. bugün nedense bu aklıma gelmiş.

iran'da soraya m. taşlanmış, etrafındakiler orospu çocuğu olduğu için, kendisi kadın olduğu için, şeriat böyle gerektirdiği için. iran'da sürekli birileri taşlanıyormuş, türkiye'de sürekli birileri töre nedeniyle öldürülüyormuş, başka birileri darbeci, vatan haini, dinci, ahlaksız, bölücü oluyormuş, dünyada sürekli birileri hapse atılıyor, öldürülüyor, linç ediliyormuş. bu aslında hep böyleymiş, tarihin başlangıcından beri. insanlık böyle bir şeymiş ve böyle devam edecekmiş.

ne gam.

birileri çok üzülüyormuş. sonra geçiyormuş. unutuyormuş. hatırlıyormuş. unutuyormuş. bunlara üzülüp başka şeylere mutlu oluyormuş. gözleri yaşararak üzülmeyi de gözleri yaşararak sevinmeyi de biliyormuş birileri. çaresizliğin ne olduğunu biliyormuş. dünyayı ve insanlığı değiştirmenin ancak tanrısal bir güç olduğunu ve tanrının varolmadığını biliyormuş.

devam edebilmek için gereken buymuş. ve o devam etmeyi seçiyormuş. uzaktan baktığında bir anlam bulamasa da kendi içindeki evrende yaşamayı seviyormuş. varolmasına rağmen kendini çok şanslı hissediyormuş.

Hiç yorum yok: