17 Ağustos 2010 Salı

reklam

bu sabah artık reklamcılığa kızmadığımı farkettim. günlerce kafa patlatıp oluşturduğumuz kurgular, bulamadığımızda kendimizi gerizekalı hissettiğimiz fikirler, dahiyane sayılan projeler aslında o kadar anlamsız ki. en iyi reklamlar bile bir ay sonra hatırlanmıyor. reklam, üretilen ve diğerlerinden hiçbir farkı olmayan bir objeyi veya hizmeti birazcık parlatıyor ve tanıtıyor. sonrası tüketiciye kalmış. üreticinin boktan ürününü alıyorsa, bu kendi zayıflığı. reklam yalanını söyleyip aradan çekilmekten başka bir şey yapmıyor.

hatırlanan reklamlar var elbette. çakar çakmaz çakan çakmak bizim nesil tarafından unutulmayacak bir slogan. ama tokai öyle herkesin cebinde olan, satış rekorları kıran bir çakmak değil. absürd shubuo reklamları da görevini ziyadesiyle yerine getirmişti. ne var ki, sonraki yıl artık shubuo diye bir ürün yoktu.

bununla birlikte, marka kimliği ve pazarlama gibi kavramlar elbette var, olmaya da devam edecek. adidas bu kadar para kazanıyor olmasını yalnız çin'de 1 dolar'a adam çalıştırıyor olmasına değil, reklamlarına, oluşturduğu marka kimliğine ve tasarımlarına da borçlu. ama o bile "asla adidas dışında bir ayakkabı giymem" dedirtecek kadar muhteşem değil. insanlar markalara güvenmiyor. güven olmayınca da bağlılık neşeli bir hayal olarak kalıyor.

dijitalde durum daha da içler acısı. sözde reklam yapıyoruz. ama diğer yandan, reklamımızın da reklamını yapmak durumundayız. "lütfen reklamımızı görün, reklam için yaptığımız bu oyunu oynayın" demek için insanlara rüşvet veriyoruz. dijital reklamcıların dillerinden düşürmedikleri, mümkün mertebe tiksindikleri bir "havuç" kavramı var ya, o havuç yapılan hemen her işte markanın bir tarafına giriyor. boktan sitelerine adam çekmek, saçma sapan fotoğraflar yüklemelerini sağlamak için yüzlerce ürün dağıtıyorlar. reklamın amacı bu ürünü satmak değil mi? bedava vermek, sana böyle saçma bir hizmet sunan reklam ajansını azarlamamak neden? özellikle de sonrasında ürünün peynir ekmek gibi satılmıyorken?

bir araba markası için oyun yaptık. türkiye'ye bu araçlardan yılda 3-4 tane geliyor. en iyi ihtimalle bunlar satılıyor, ortalama satışı yılda 2 tane sanırım. yaptığımız oyun ikinci haftasında 40.000'den fazla kişiye ulaşmış, insanlar hala deli gibi oynuyorlar. kampanya ödülü dört kişiye tatil çeki. bu oyun sonucunda insanlar bayilere doluşup o arabayı almak için sıraya dizilecek mi? mümkün değil, zaten sokaktan geçen adamın alamayacağı kadar pahalı bir araç. yani müşteri en iyi ihtimalle 5 tane araba satmak için hem oyuna, hem ödüle hem de oyunun tanıtımına para verdi. kampanyanın üzerinden bir ay geçtiğinde belki ödülü kazananlar bile arabayı ve oyunu bir an bile düşünmeyecekler. hepsi unutulacak.

marka algısı her marka için önemlidir, hatta vazgeçilmezdir. bazılarının o algıyı oluşturmak için daha fazla parası vardır. bazı ürünlerin diğerlerinden daha iyi ve kaliteli olduğu su götürmez bir gerçek. ama zara'daki bir elbise ve aynısının pazardaki muadili arasındaki tek fark aslında etiketi. bir reklamcı tek atımlık dahiyane fikirleriyle ne dünyayı değiştirebilir ne de bir markayı ihya edebilir. örneğin, hiç reklam yapmayan (ama adbusters'ın "corporate" düşmanları arasında her daim ilk onda yer alan) starbucks canavarını oluşturan, onu bir marka haline getirenlerin reklamcılar olduğunu hiç sanmıyorum.

2 yorum:

sokakpergeli dedi ki...

3312 vuruşluk bu nefis yazı bana ne düşündürdü biliyor musun? Derinlerde akan farklı türde bir gerilimin yüzeydeki yansıması olduğunu düşündüğüm sanatçı İnci (tasarlar yazar çizer boyar şekil-verir yaRatır yARAtıR yAratır) reklamcı inci (kurgular yazar çizer boyar cilalar satar satar satar) kapışmasında son 100 metreye gelindiğini. Bir uzlaşı mı olacak bu gidişatın sonu yoksa şerefli bir mağlubiyet mi bilemem.
Ama bildiğim bir şey var benim sevgili güzeller güzeli kardeşim.
İnan, bütün dileklerimi birer birer yargıladım ve astım.
Bak, bir melek daha bırakıyor kendini boşluğa.
Ve ben adını fısıldıyorum, bir melek daha ölürken.
Film bitti.
–kim olduğunu biliyorsun-

İnci Vardar dedi ki...

dur bakalım, hayat uzun. her tür kapışmamda son 100'e daha çok var.