görünen o ki, blog dünyası yeni ve bir o kadar da edebi bir saadet zinciriyle çalkalanmakta. zamanında blog yazarlarının birbirinin reklamını yaptığı bir zincir de oluşmuştu, bilmem hatırlar mısınız? ben anarşik tabiatlı, böyle bir ezber bozan, bir mikine takmayan insan olduğum için o zinciri kırdım. bundan da hiçbir beis duymadım. ama bu kez mim serap çakır'dan geldi, başım üstüne dedim. aslında bir de böyle edebiyatlı medebiyatlı bir şey olunca, rasgele sayfa açmacalar işin içine karışınca çekici de geldi, doğruya doğru. ben de gittim kütüphane nahiyesine, göz hizasında, en önde duran kitaplardan birine elimi atıverdim. ayn rand çıktı tabii, daha ne olacağıdı? atlas vazgeçti'nin ikinci kitabı. yazmam gereken şey, açtığım sayfadan gözüme çarpan ilk paragraf. paragrafı görünce dedim, "anam o da nesi?!" kadın bir paragraf yazmış, oku oku bitmiyor! zaten üç kitaplık seriden insan gibi paragraf beklersem olacağı da buydu. kolaya kaçıp başka sayfa çevirmiyorum (çünkü bu kez karşıma john galt'ın hayvani uzunluktaki savunmasının çıkması da olası), 425 ve 426. sayfalardan aynen alıntılıyorum.
"ben aslında neyim, biliyor musunuz? ben polisim, bay rearden. insanları suçlulardan korumak polisin görevidir. suçlular da, serveti zorbalıkla çalanlar. polisin görevi, çalınan malı bulup sahibine geri vermektir. ama eğer soygun, yasanın amacı haline gelmişse, polisin görevi de malı yağmalamak olmuşsa, o zaman polislik etmek de yasa dışı birine düşecektir. ele geçirdiğim kargoları bu ülkedeki bazı özel müşterilerime satıp durdum, onlar da bana bedelini altınla ödediler. ayrıca kargolarımı avrupa halk devletlerinin karaborsacılarına da satıyorum. halk devletlerinde varoluş koşulları nasıldır, biliyor musunuz? üretim ve ticaret - şiddet demiyorum, ticaret diyorum - suç olarak ilan edildiğinden beri, avrupa'nın en iyi adamlarının da suç işlemekten başka çaresi kalmadı. o ülkelerin köle güdücülerini iktidarda tutan, henüz sıfırı tüketmemiş ülkelerin, yani burası gibi ülkelerin sadakaları. o sadakaların oraya varmasına izin vermiyorum. malları avrupa'nın yasa dışılarına, mümkün olan en yüksek fiyata satıyorum, bedelini altın olarak alıyorum. altın nesnel bir değer. insanın servetini ve geleceğini korumasını sağlar. avrupa'da kimsenin altın bulundurmaya hakkı yok, yalnız kırbaç şaklatan insaniyet dostlarının hakkı var, onlar da altını, kurbanlarının refahı için harcadıklarını iddia ediyorlar. kaçakçı müşterilerim altını oralardan buluyor da bana verebiliyor. nasıl mı? benim malları ele geçirmek için bulduğum yöntemle. sonra ben de altını, kimden çalındıysa ona geri veriyorum, size bay rearden... ve sizin gibi başka insanlara."
okuduysanız bilirsiniz, bu paragrafta adı geçen rearden bir sanayici. kaymak tabakasından. işini falan da çok iyi yapıyor bu arada, ortaya faydalı bir şeyler çıkarıyor. devlet de faydalı malı gördüğü anda el koymaya, diğer tüm sanayicilerin aynı şeyi üretebilmesi için kamulaştırmaya çalışıyor. adamı iyi bir şey ürettiği için suçlu çıkarmaya ve kıskaca almaya çalıştıklarından kelli, böyle zenginden çalıp zengine verme şeklinde vuku bulan bir robin hood'culuk durumu ortaya çıkıyor. eleştirmek size kalmış.
zinciri baştan kırmadım ama şimdi kimseye görev vermeyerek yine kıllığımı ortaya koyuyorum. ve uzaklara bakarak diyorum ki, "klavye gibi, mouse gibi, mimimi tamamlar giderim."
öberim.
3 yorum:
Çok eylendim ben okurken İnci, ayrıca bu kitabı bilmiyordum, öğrenmiş tanımış oldum. En az bir insana şu dünyada kültür hizmetinde bulundun. Bundan böyle on yıl da kölen olurum bin yıl da:))Eline, kalemine sağlık...
afiyet bal şeker serap hanımcığım. belki bir sonraki görüşmemizde karşına takoz boyutlarında üç cilt atlas vazgeçti'yle çıkarım.
Yorum Gönder