yiğidin hakkını vermek gerek. hakkında ne düşünürsem düşüneyim, çok karizmatik ve soğukkanlı bir başbakanımız var, bu bir gerçek. böyle önemli liderlik vasıflarına sahip başka bir tane bile politikacımız olsa, akp bir dönemi daha iktidar koltuğundaki açık ara tek isim olarak geçiremeyecek. van minütten sonra, avrupa komisyonu'nda yapılan son hamleyle birlikte, bir dönem daha yan basacağımız iyice ortaya çıktı.
bir fotoğrafta clinton "dünyanın hakimiyim lan daha ne" havasında bacağını koltuğun arkasına atmış; yüzündeki ifade ve birleştirdiği elleri gayet ciddi olsa da karşısında ayakta duran adama yukarıdan bakmayı başarıyor. karşısındaki adam ecevit. merhum başbakanımız. dimdik durmaya çalışsa da omuzları çökmüş, ellerini birleştirmiş, neredeyse süklüm püklüm haliyle amirine derdini anlatmaya çalışan bir memur gibi. ben çok üzülmüştüm o fotoğrafı görünce. "yazık lan," demiştim içimden, "ülkenin en önemli adamı bu."
o fotoğrafta tayyip erdoğan olsa bir eli cebinde olur, gerçekten dik dururdu diye düşünüyorum. aldığı kasımpaşa terbiyesinden olsa gerek, kendine güveni tam. akpm'de de hiçbir soruyu cevapsız bırakmadı, ara sıra detone olsa da sesi hiç belirli bir desibelin altına düşmedi. bazı cümleleri bağlarken, dikkatimi çekti, nihat doğan'la aynı şeyleri söylüyordu. ama kesinlikle nihat doğan gibi ağzından salyalar saçarak, kendini kaybederek değil. omuzlarını ara sıra güler gibi, rahatlığını ortaya koyacak şekilde sallayarak, söylediği her kelimenin doğruluğundan emin. her şeye verecek bir cevabı mutlaka var.
ve bu cevaplar karşısında kimse sesini çıkaramıyor.
çünkü akpm bir açık oturum mekanı değil. bizim meclis'e de hiç benzemiyor. orada bir soru soruluyor, bir cevap alınıyor, ardından sıradaki soruya geçiliyor. kimse "sayın erdoğan, o bahsettiğiniz şey bomba değil, kitap" diyemiyor. kimse, henüz bombaya dönüşmemiş malzemelerin suç unsuru taşımadığından bahsedemiyor. kimse başbakanımız "kusura bakmayın ammaaa, türkiye'de yargı bağımsızdır" dediği zaman "asıl siz kusura bakmayın ammaaa, bağımsız yargı kötü sonuçlar doğurabilir diyen kişi sizin adalet bakanınız değil miydi?" diye soramıyor.
çünkü orada bir soru soruluyor, bir cevap alınıyor, ardından sıradaki soruya geçiliyor. tayyip erdoğan her soruyu cevaplıyor. zaten "cevab veremedi" gibi bir şey söz konusu olabilir mi? hiçbir cevap olmasa bile "biz de uzun süreli tutukluluklardan rahatsızlık duyuyoruz" demek yeterli değil mi?
bizler bir fransız'ın türkiye'ye fransız kalmasını konuşuyoruz. bu nüktedan yaklaşımından ve hazırcevaplığından dolayı erdoğan'ı alkışlıyoruz. dış basın "fransa'yı eleştirmek türkiye'de iyi prim yapıyor ve erdoğan seçim kampanyasının tam ortasında" şeklinde doğru bir yorum yapıyor. van minüt etkisi tüm hızıyla devam ediyor.
bunlar olurken, azınlıkların ibadet yerleri yeniden kullanıma açılsa da hrant dink'in kanının hala yerde durduğu aklımızdan uçup gidiyor. bir bebekten bir katil yaratan zihniyetin etnik köken çatışmalarını da aşarak din ve düşünce özgürlüğüne de saldırmakta olduğu göz ardı ediliyor.
erdoğan'ın da konuşmasında belirttiği gibi, bu parti sadece 16 ayda kurulup %10 barajını aşarak iktidara geldi. neredeyse 10 yıldır halkın yarısı bu partinin idealleri altında birleşti. demokrasi sadece bir yanılsama olsa da bu halk görece demokratik haklarını kullanarak akp'nin iktidarda kalmasını sağladı ve buna devam ediyor. akp attığı her adımda güçleniyor, çünkü kime, ne zaman ve nasıl konuşacağını çok iyi biliyor. iktidara muhafazakarlıkla geldi, şimdi modern türkiye hayalini kuranların da oylarını topluyor. bu gerçek bir başarıdır.
bir diğer başarı da insanın konuşurken yüzünün kızarmamasıdır.
"tarihin hiçbir döneminde ve hiçbir yerde inançlara, kültürlere, kimliklere yönelik baskı ve sindirme sonuç getirmemiştir. dini hoşgörüsüzlük, artık yerini bütünüyle tartışmasız bir hoşgörüye bırakmak zorundadır. dini hassasiyetlerin, özgürlüklerin gerilim ve çatışma noktalarını, önyargıları, ön kabulleri siyasi bir rant aracı olarak görmek, tekrar ediyorum, son derece tehlikelidir. avrupa konseyinin savunuculuğunu yaptığı demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerin önemi bugün her zamankinden daha fazla artmıştır."
gerçekten çok güzel konuşuyor. o müthiş zekice konuşmalarını sürdürürken, türbanlılar ve türbansızlar, türkler ve kürtler, polisler ve öğrenciler, erkekler ve kadınlar, savcılar ve gazeteciler ve daha niceleri birbirine giriyor.
tayyip erdoğan şiir okuduğu için girdiği cezaevinden dört ayda çıktı, şiirlerini okumaya devam ediyor. cop ve panzer sahibi 2.200 polis tarafından ak parti binasına yürümeleri engellenen yaklaşık 500 öğrenciden 117'sinin 1 yıl 9 aydan 10 yıl 6 aya kadar hapsedilmesi isteniyor.
soru yok. cevap yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder