24 Eylül 2011 Cumartesi

ve inci televizyonu keşfetti.

birkaç gündür babaannem bizde misafir. genellikle evlilik ve benim beslenmem üzerine konuşuyoruz. kahvaltı ettim mi, hala evlenmiyor muyum, gün içinde yemek yedim mi, neden evlenmiyorum? kurban bayramını da atlattıktan sonra evlilik muhabbetini bir süre hayatımdan çıkarmış olacağım. şimdilik babaannemi evliliğin mantıksızlığına ikna etmeye çalışıyorum. benim evlenmemin saçmalığını kendi sözleriyle de kabul etmiş durumda ama gerekliliğine inancını henüz sarsamadım.

dün gece ailem evde değildi. babaannemi yalnız bırakmak istemedim. birlikte gerçekleştirebileceğimiz en zararsız aktivite televizyon izlemek olacaktı, nitekim, adını feriha koydum isimli gudik diziyi izledik. kardeşim eve geldiğinde dizinin ismi put the feriha on the table'a varan bir çeşitliliğe ulaşmıştı. ama konu hala aynıydı ve ben her nasılsa bir bölüm izleyerek dizinin geçmişini, mevcut durumunu ve geleceğini çözmüştüm bile. kafamda samimiyet üzerine yorumlar yapar, feriha'yı farklı senaryolara yerleştirirken reklamlar başladı.

oh bebek... ben görmeyeli mavi jeans'in reklamcıları yine kendilerini aşmış, kıvanç tatlıtuğ antipatikliğini ikiye katlamıştı. reklamda marangozluğun vahşi cazibesinden, bir hapşırığın doğurduğu çılgın hislenmelere kadar her şey vardı. ve ben, birkaç yıldır reklam yazarlığı yapan ben, inci vardar, hiçbir zaman bu kadar yaratıcı olamayacağımı bir kez daha fark edip kıvanç tatlıtuğ'u levyeyle dövmek istedim. dövmek ve dönüp arkama bile bakmamak...

ama dün geceden aklımda sadece feriha ve mavi jeans reklamı kaldığına göre tamam dedim, bu işler böyle yürüyor. bu reklam mavi'nin gözümdeki imajına "ay çok leşosunuz" dışında bir katkı sağlamamış olabilir, yıllarca hatırlanacak bir yaratıcılık barındırmıyor olabilir, alışveriş alışkanlıklarını bile değiştirmeyebilir. ama amacı birilerinin bu reklam hakkında konuşmasıysa (ki sosyal medya çıktı çıkalı ne kadar satış olduğuna değil, reklamdan ne kadar bahsedildiğine, facebook sayfasını kaç kişinin beğendiğine falan bakıyorlar) mission accomplished diyebilirim. gün olur birkaç zirzop "çok yaşa" yerine "çok sev" demeye de başlar, belki mavi jeans'le bağlantısını bile kuramaz ama olsun. o reklamın yazarı memlekete yeni bir değer kazandırdığını düşünüp önemli hissedecek, bu bile yeter.

sonra reklamlar bitti. feriha manitaya yalan söylemeye, feriha'nın abisi gerzekliğe, feriha'nın abisinin sevgilisi içten pazarlıklılığa, feriha'nın sevgilisine aşık olan kızlar komplo kurmaya, feriha'nın sevgilisine aşık olan bipolar kızın üvey annesi yellozluk yapmaya, feriha'nın annesi yemek yapıp bozuk atmaya, feriha'nın sevgilisi dünyadan habersiz yaşamaya devam etti. ta ki en büyük yalan ortaya çıkıp dananın kuyruğu elimizde kalana kadar...


2 yorum:

Edebali dedi ki...

Dizinin sadece ilk bölümünü seyrettim ancak 2. sezonunda bile şu an hala konuyu ilk bölümdekinden bir adım ileriye taşıyamamışlar belli ki. Hala yalan söylüyor falan filan..

Mavi'nin reklamını hala görmedim ama sosyal medyada o kadar konuşuldu ve üzerine espriler yapıldı ki izlemiş kadar oldum diyebilirim. :) Senin de dediğin gibi reklam amacına ulaşmış. :) Bahsedilmek...

İnci Vardar dedi ki...

tam yerinde izlemişim demek, bölüm sonunda kızı çöp kovasıyla kapıda gördü çocuk. muhtemelen bu sezonu da çocuğun "bana yalan söyledin" mızmızlıklarıyla geçirecekler.

mavi konusunda biraz endişeliyim. insanlar gerçekten "çok sev" demeye başlayabilir. levye fazla mesai yapacak gibi.