evimin bireyi ve yuvamın direği olma konusunda iyiden iyiye deneyim kazandığım şu günlerde pek çok yeni karakterle tanışma şansım oldu. bunlardan biri çamaşır makinesinin yumuşatıcı gözü, diğeri ütü, bir diğeri mini fırın. hatta mini fırınla "sen miniksin, ben miniğim, bundan sonra senin adın mönü fırın olsun" şeklinde şakalaşmalar bile yaşadık. ilahi biz.
hayatıma giren yeni karakterlerden bulaşık eldiveni ile oldukça sıcak bir ilişkimiz var. birikmemesi için her yemek ya da atıştırmadan sonra üçer beşer bulaşık yıkıyor olmam kendilerini evdeki en yakın dostlarımdan biri haline getirdi. her şeyi bir leğen içine doldurup topluca yıkamak ise hala aklımın almadığı konulardan biri. kim tabaktaki yağların homojen bir şekilde tüm bulaşıklarda katmanlaşmasını ister ki? ya da ben ilk denememde bir hata yaptım, şimdi düzeltmeye cesaret edemiyorum.
ütüyle tanışıklığım uzun yıllar alabilirdi. ne var ki birkaç parça beyaz çamaşır yıkamam gerekti. gardrobunun büyük bölümü koyu renklilerden oluşan biri olarak böyle bir su ve enerji israfına katlanamazdım. beyaz gömleklerim ve tişörtlerim imdadıma yetişti, geçen yazdan beri görmediğim giysiler makineye doluştu. sonra gömlekler, ütü ve ben sepultura eşliğinde neşeli bir sohbete başladık.
yemek yaparken metallica'dan "master of carrots", genel temizlik sırasında megadeth'den "cleaning is my business", tozları üfleyerek ortadan kaldıramadığım ve elime bez almaya karar verdiğim anlarda ise queen'den "another one hates the dust" parçalarını dinlemeyi adet edindim.
henüz hiç resim yapmadım ama önceki yazılardan birinde sevimli dostum ayı nuri'yle tanıştınız. ailemin evinden her dönüşümde, babamı depresyona sokmanın vicdan azabını kendisiyle paylaşıyorum. onun bardağı her zaman elinde, ben de bazen bir birayla eşlik ediyorum.
birkaç tane misafirim oldu. bir kısmına bu mübarek ellerle hazırladığım böreği, patatesli keki, ve çikolatalı pastayı gerçek bir ev sahibi gibi ikram ettim. iki kere de yemek yaptım (isimleri jülyengiller ve izmir köftemsi). hatta dün akşam itibariyle bir yemek kitabım da oldu, üşenmezsem harikalar yaratacağım. belki mutfak heyecan vermemeye başladığında ailemin evine dönerim, en azından "kızımız bizi terketti" üzüntüsünden kurtulurlar. ama haftanın neredeyse yarısını orada geçirdiğim için hevesimi çabucak kaybetmeyebilirim.
banyomdan hala hoşlanmıyorum ama beterin beterin var, buna da şükür. hem belki evime gerçekten alıştığım, belki taşınırım diye düşünmek yerine "burada yıllarca yaşarım" dediğim zaman orayı da düzeltebilirim. boyacıyı ise yapmadıklarını tamamlaması için yeniden çağırmaktan vazgeçtim. kapılarımı kendim boyadığıma göre bir gün gaza gelip banyonun tuhaf alanlarını alçıyla düzeltebilirim.
gayet yaşanası bir yer oldu burası. babamın da görüp aferin demesini isterdim.
3 yorum:
Sana ev hediyesi almak istiyorum
Almış kadar oldun, sağol. :) Ben de bir ara yine pasta yaparsam fotoğrafını, tarifini falan koyarım, misafir ağırlamış kadar olurum belki. :)
Teşekkür ederim bir bahar günü olsun yazlardan kalma güneşin altında mayışabilelim ama
Yorum Gönder