26 Haziran 2012 Salı

ajan m.


zil çaldığında ikiye böldüğüm karpuzu stretch film'le kaplıyordum. kapıdakinin kim olduğunu tahmin ettim. yapmakta olduğum işi bıraktım, yerdeki torbaya basmamaya dikkat ederek ilerledim ve mutfağın ışığını kapadım. zil bir kez daha cıvıldadı. nefesimi tuttum, yavaşça iki adım daha attım ve kapıya ulaştım. gözden baktığımda yanılmadığımı anladım. gelen m'ydi. kapıyı açarsam iş başvurusuna cevap gelmiş mi diye mail'ine bakmak isteyecekti. meşgul olduğumu söylediğim halde ajitasyon yapacak, "inci ablacım çok özür dilerim, seni çok rahatsız ediyorum ama noğğğlur" minvalinde bir şeyler söyleyecekti. kapıyı açarsam onu içeri almak zorunda kalacaktım.

zil çalmaya devam ediyordu. m ısrarcıydı. kedi adımlarıyla kapıdan uzaklaşıp hemen kapının karşısında yer alan oturma odasına girdim. yerde çok hafif bir "çıp" sesi çıkaran ayaklarım halıya bastığımda tamamen duyulmaz olacaktı. hafif hafif çalışan vantilatörü kapadım. ne ayaklarımı ne de vantilatörü duyması mümkündü. ama dışarı çıkarsa vantilatörün perdeleri oynattığını görebilirdi. ve ben evdeki yaşam belirtilerini nefes almayla sınırlandırmaya çalışıyordum.

m ile tanışıklığımız geçen haftaya dayanıyor. o zaman da apartmanı ayağa kaldıran, beddua ve çığlık karışımı sesler duyup kapıya çıkmıştım. en alt katta oturan travestinin bir sorun yaşadığını düşündüm. önyargı işte. bir kat aşağı indiğimde 25-27 yaş civarında ve concon olduğunu sandığım kızı kapıda gördüm. "ses buradan mı geliyordu?" diye sorduğumda öfkeyle "evet, buradan!" dedi. "o zaman sesini kendi evinde çıkar lağn!" diye atarlanmadan, isterse bana gelebileceğini söyledim. ağlamaklı bir sesle elleri kırılasıca abisinin kendisini dövdüğünü söyledi. teklifimi tekrarladım. bir dakika sonra koltuğumda ağlıyordu.

o zamana kadar kapıda karşılaşıp selam verdiğim, konuşmasını tuhaf bulmakla birlikte şımarıklığına verdiğim m, anladığım kadarıyla bir miktar iq sorunundan mustaripti. abisinin kendisine nasıl davrandığını anlatırken gereksiz bir yemin etti, "şuradan şuraya adım atmak nasip olmasın" diye yemin üzerindeki ısrarını sürdürdü, sonra da kalkıp yürümeye başladı. inanmadığımı ima edecek en ufak bir şey yapmamıştım ama 22 yaşında olduğunu öğrendiğim koca kız "bak yürüyebiliyorum, demek ki yalan söylemiyorum" diye açıklama yapıyordu. kızın acayip tepkileri, anlattığı şeyleri unutup 5 dakikada bir tekrarlaması, suratının aldığı şekiller... hepsi benim için çok yeniydi. hayli insansı davranışlar sergileyen bir maymunu izler gibi izliyordum. o da okulundan ezber yeteneğine, fakirliklerinden köpeğine, ilgilenmediğim bir sürü ayrıntıyı anlatmaya devam ediyordu. ne istiyorsa anlatsın da rahatlasın diye müdahale etmedim.

iki saat geçti. m gitmek bilmiyordu. annesinin merak edebileceğini, çalışmam gerektiğini, köpeğini gezdirme vaktinin geldiğini söylememe, onunla ilgilenmek yerine masama geçip çalışmaya başlamama rağmen m yerinden kalkmıyordu. kahve almak için mutfağa giderken ona da "bir şey ister misin?" diye sordum. sabahtan beri bir şey yemediğini söyledi. tost yaptım. yedikten sonra gitti.

enteresan bir gece olduğunu düşündüm. bir daha böyle sesler duyarsam, artık kimin başına neler geldiğini de bildiğim için, polisi aramaya karar verdim.

iki gün sonra m yine kapıdaydı. iş görüşmesine gitmiş, cv göndermesini istemişler, nasıl hazırlanacağını bilmiyormuş, çok fakir oldukları için internetleri yokmuş, internet kafeye gidecek parası da yokmuş ve bir sürü başka detay anlatıp rahatsız ettiği için bin tane özür diledikten sonra içeri girdi. cv'sini yazdım, biraz daha dolu gibi görünmesi için artistik iki cümle karaladım, o da görüşmeye gittiği kişiye gönderdi. ailesinin fotoğraflarını göstermeye yeltendiğinde yeniden meşgul olduğumu söyledim ve biraz kışkışlar gibi gönderdim.

ama birkaç dakika sonra zil yine çaldı. gelen yine m'ydi. printer'ım olmadığı için cv'sinin tamamını bir kağıda kopyalamayı, yazdığım iki cümleyi görüşmede sorabilirler diye ezberlemeyi düşünüyordu. "o cümleleri ezbere okursan senin yazmadığını anlarlar" dedim. yine de m yazmaya başladı. o yazarken ilgilenmedim, kitap okumaya başladım. yazmak yerine izlediği dizilerden bahseder gibi olunca acele etmesini söyledim ve yine mümkün olduğunca çabuk gönderdim.

sonra da bir karar verdim. kavga sesi duymadığım veya mecbur kalmadığım sürece m'ye kapıyı açmayacaktım. açmadım da. bu yüzden zil hala çalıyor ve ben vantilatörü kapadığım için iki kat fazla bunaltı içindeyim. zilin ısrarına "inci ablaaaa ben m!" seslenmeleri de eklendi. hareket etmemeye ve en ufak bir ses çıkarmamaya çalışıyorum. bir ara zil sesi kesilince minik adımlarla kapıya yaklaştım, yine gözden baktım. hala oradaydı. dikkatle, çıp çıp seslerini bile çıkarmamaya çalışarak halının üzerindeki yerime geçtim. bekledim. zil çalmaya devam etti. biraz daha bekledim. zil susmadı. şüphelenmeye başladım ama yine de hareket etmedim. zilin üzerindeki parmak da hareket etmedi.

sonra bitti. aşağıda kapanan bir kapının sesini duydum. yine de temkinliydim. vantilatörü ve mutfağın ışığını açmadım. neredeyse yokluk sessizliği içinde mutfağa girip yarım karpuzumu kapladım. kalanları dolaba yerleştirdim. aşağıdan duyulmayacak olmasına rağmen, dolap kapağını bile özenle açıp kapadım. kestiğim karpuzu dilimlemek için tezgaha yöneldim. bıçak kuş tüyü hafifliğinde indi. sonra tekrar ve tekrar. ve sonra zil yeniden çaldı!

bu kez kapıya gitmeme bile gerek kalmadı. m büyük ihtimalle evinde 5 dakika düşünüp geri gelmişti. ters bir sesle "inci abla, evde olduğunu biliyorum, seni gördüm, kusura bakma seni rahatsız ettim, ben aptal değilim, her şeyin farkındayım" diyordu. muhtemelen toplantıdan döndüğümde eve girdiğimi görmüştü. belki apartman kapısının sesini duyduğu anda kimin geldiğini anlamak için göze yapışıyordu. belki apartmanın muhtarı olmaya soyunmuştu. belki ne zaman duş aldığımızı, ne sıklıkta bulaşık yıkadığımızı, evlerimize kimin girip çıktığını biliyordu. belki kapının gözünden bakarken oluşan çok hafif ışık değişimini fark etti, çünkü göz göze gelmediğimizden eminim. buna rağmen, istenmediğini anlamak için kapımın önünde 15 dakika geçirdi.

bundan sonra karşılaştığımızda ne olacak bilmiyorum. belki hiçbir şey olmamış gibi davranırım, "evde olduğunu biliyordum" derse banyoda olduğumu söylerim. belki o hiçbir şey olmamış gibi davranır, kırgınlığını içine atar. belki de verdiğim selamı almaz. bu da benim umrumda olmaz.

7 yorum:

Arman dedi ki...

Sen bu yazıyı yazdıktan 7 gün sonra akşam oturma odanda yine karpuz yiyip, halı ve statik elektrik hakkında kapsamlı deneyler yaparken kesintili kapı zili duymaya başlıycaksın. Televizyon ekranındaki görüntü karıncalanmaya başlıycak. Yaklaşık 15 saniye içinde çiçekli beyaz pijamalarıyla sırılsıklam olmuş halde M televizyon ekranından çıkıcak ve ertesi gün dostların seni yüzünde garip bir gülümsemeyle koltukta seyirirken bulucak. Aha şuraya yazıyorum. Yazdım.

İnci Vardar dedi ki...

Arman, ben o filmden gerçekten korkmuştum. Yo dostum yo, bu yaptığın hiç hoş değil. Neyse ki evde televizyon yok ama bu durum bilgisayara farklı bir gözle bakmaya başladığım gerçeğini değiştirmiyor. Yoksa... Lağn!

Arman dedi ki...

Şu blog post'u Agatha Cristie okusa yemin ediyorum damla damla ağlardı ya!

honour knowledge dedi ki...

inci ablaaa,

bu mesajı bir tanıdığın bilgisayarından yazıyorum, malum evde internetimiz yok. hiç okumuyormuş, camdan dışarı bakıyormuş gibi yapma, orada olduğunu biliyorum.

iş görüşmesinde evde ezberlediğim cümleleri söylerken takıldım, numaramı anladılar. cv'yi yazanın sen olduğunu itiraf ettim. fakat işi iki kişi yapabileceğimize inandırdım onları. valla; yalansa şurdan şuraya yürümek kısmet olmasın... (yürüyorum şimdi, abinin kamerası olsa çekerdik ama yok. hah, döndüm)

şimdi seninle görüşmek istiyorlar. kapına da o yüzden geldim. mesajı yollayınca yine koşacağım sana hatta, hadi hazırlan.

mucks,
m.

İnci Vardar dedi ki...

sevgili m.,

sana bu satırları çok uzaklardan yazıyorum. güvenlik nedeniyle nerede olduğumu bildirmeyeceğim. evden taşındım, beni ailemin yanında da bulabileceğini düşünerek istanbul'dan ayrıldım. artık telefon numaram gizli, kafam peruklu, giyimim bambaşka. lütfen beni arama.

sevgiler,
inci

honour knowledge dedi ki...

inci abla,

dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe,
sırf yeni kılığına benziyor olabilir diye,
usulca sokulup
"slm, nbr" dedim

sen değilmişsin. hayallerim bir karpuzun üzerine tutturulmaya çalışan streç film gibi kayıyor ellerimden, nolur yardım et.

m.

İnci Vardar dedi ki...

sevgili m,

karpuz kaplarken streç film yerine alüminyum folyo kullanmayı dene, diğerini ıslandığı zaman açmak biraz meşakkatli oluyor. bu tüm sorunlarını çözecektir.

öpt. kib. bye.