"ne olursa olsun, her zaman umut var. devrim hala bir ihtimal ve çoğguzel!" filmlerine sinir olurum ben. kötü filmler oldukları için değil. her gencin başını döndüren "parasız da yaşanır be abi, sevgimiz bize yeter, fak dı sistım!" düşüncesini gerçekleştirilebilir bir umut olarak öne sürdükleri için. bayağı götleklik yapıyorlar yani.
dün gece izlediğim the edukators bu filmlerden biriydi ve güzeldi. kendilerine "the edukators" diyen birkaç genç "zengin.000.000.000.000$" insanların evlerine giriyorlar, hiçbir şey çalmıyorlar ama eşyaları üst üste dizip enteresan bir dekorasyon oluşturarak "gereğinden fazla paranız var" mesajı bırakıyorlar. işin içine manita durumları girince beklenmedik problemler çıkıyor. bir karmaşalar, bir heyecanlar derken, insanlar eriyor muradına, bir çıkıyoruz sosyal mesaj yüklü kerevetine.
filmde genç adım yavaştan aşık olmaya başladığı genç kıza "ne istiyorsun?" diye soruyor. fakir, borçlu, işe yarayacağına inanmadığı eylemlerde ön saflarda yer alan genç kız "i just want to live wild and free" diye cevap veriyor. ben gözlerimi devirip ters ters bakarak "yarrrrğğğğm!" diyorum ve devam ediyorum.
bu yapılamayacak bir şey değil. masafumi nagasaki 20 yıldır bir adada tek başına takılıyormuş mesela. böyle bir adaya yerleşmek, komün kurmak, kendi yaşam kaynaklarını üretip sistemden bağımsız olmak pekala mümkün. ama burada yol, su, internet istiyorsan, konformist şehir yaşamının nimetlerinden faydalanırken sistemden uzak yaşamayı hayal ediyorsan, bekle bi, sabit dur öyle, geliyor şaplak.
rent de aynı konsepti işleyen bir müzikaldi. toplumun fakir kesimi sevgi yumaklarından aldıkları güçle kira ödemeden yaşamayı daha uygun görüyor ve bunun için savaşıyordu. ama nedense "bu zenginler nasıl olmuşsa olmuş, voliyi vurmayı başarmışlar. peki paralarını neden kendi aileleri ve sevdikleriyle paylaşmak, kendi istedikleri gibi yaşamak yerine bizi seçsinler?" sorusunu sormuyorlardı. sanki sana bakmakla yükümlü adam anasını satayım.
ben de bayılmıyorum a'nın yılda 10 milyon dolar kazanırken b'nin günü 10 lirayla geçirmesine ama b'nin a'dan hak talep etmesine sinir oluyorum. b çalışmak istemiyor değil, verdiği emeğin karşılığını arıyor, eyvallah. ama demiyor ki, a'nın kafası benim kaslarımdan daha az bulunan bir materyal ve bu nedenle o daha değerli. eşit olmadığınız için üzgünüm ama doğruya doğru; adam bulaşık yıkayan karısına bakıp "hmm, makine yapılır bundan" diye düşünürken sen ancak "hanıııım çay nerdeeee?" diyebiliyorsan...
ayn rand'ın aksine sadece bir konuda "vergi haraçtır" diyemiyorum. eğitim, sağlık, güvenlik ve yeri geldiğinde gıda gibi temel ihtiyaçların herkes için eşit şekilde karşılanması devletin esas ve belki de biricik görevi. insan topluluklarının bir arada yaşayıp birilerine yetki vermesinin tek nedeni temel ihtiyaçların eksiksiz ve herkes için karşılanması. bunu bile yapmıyorsan, ya da topladığın vergilerle gerekli hizmeti vermek yerine duble yol yaptırıyorsan sıkıntı var.
ayn rand bu konuda "devlet her şeyden elini eteğini çekip tamamen laissez faire bir tutum sergilerse, insanlar ihtiyaçları doğrultusunda zaten gerekeni yaparlar" diyor. misal, bir yere hastane gerekiyorsa, girişimci insan oraya hastaneyi yapar, fiyatlarını istediği gibi belirler, onun tekelleştiğini ve insanları sömürdüğünü gören başka bir girişimci gelip rekabeti sağlar ve denge bulunur. toplumun tüm katmanlarının birbiriyle etkileşimini tam olarak gözümde canlandıramadığım için bu görüşe balıklama atlamıyorum, hatta dediğim gibi, pek katılmıyorum da. çünkü onun aksine, insanların eşit olduğunu düşünmüyorum. herkese aynı fırsatların verildiğini söyleyenler düpedüz saçmalıyor. eğitimini, sağlığını geçtim, benim brad pitt'i tavlamam mümkün değilken kime eşit fırsatlı diyorsun?
yani, bu kadar dolandırdıktan sonra demek istediğim, kimsenin kimseye selam borcu bile yok. robin hood'u tekrar tekrar filme çekip gençleri boş umutlarla gaza getirmeyin.
iki adet sözlü özle bitirelim:
"i swear by my life and my love of it, that i will never live for the sake of another man, nor ask another man to live for mine."
ayn rand
"if you are good at something, never do it for free."
joker
19 yorum:
"...and some men just want to watch the world burn."
bugün the dark knight rises'ı izledim. hiç konuşturma beni, feci şekilde spoiler içeriyorum.
SHOW OFF! İşten yeni geldim daha ya! Yarın görüşürüz!
hala yapabiliyorken bir arkadaş tavsiyesi vereyim: beklentin çok yüksekse biraz düşür, film süresince mantığını biraz baskıla. dark knight'ı çok sevmiştim, bu biraz hayal kırıklığına neden oldu bende.
Yapma ya :( IMDB'de yere göğe sığdıramıyolardı oysa, canım sıkıldı şimdi. Anyhoo, tavsiye için teşekkürler.
Olmamış hakkaten =/
kediyi çok beğendim ama. mişel fayfır'ın karizması ayrı tabii, canımız o bizim. yine de gerçek hayatta da seksi kedi yerine oyuncu kediyi tercih ediyorum hep.
tabii sen de merak ediyor olmalısın: bane o maskeyle nasıl yemek yiyor lağn?!
HAHAHAHHA evet aynısı geçti aklımdan, o maskeyle ne kokluyosa artık cihaz bi an bozulunca kendini kaybetti dağ gibi adam. Bu durumda yemekleri ağlayarak yediğini varsayıyorum. Kediyi sevemedim, tekir dışında tüm kedilere antipatim var, yapacak bi şey yok. O motora bindirmeler, bel kırmalar falan, gerçekten hiç gerek yoktu bence. Michelle candır o ayrı. Alfred ağlamasa daha iyimiş bi de, biz onu sarkastik dede olarak daha çok seviyoruz, içlenince çok komik gözüküyo. Yün hırkalarına, süveterlerine ayrı hastayım Alfred'in. Yerli versiyonu olsaymış da "Bruce, Bruuce.. gak gari oğlum sabah oldu, gak gak.." dese, ne bileyim Batman reyiz böyle kendini bilime fen(n)e iyice kaptırmışken Alfred elinde meyve tabağıyla köşeden çıkıp "Yine mi bilgisayar? Ne anlıyon şu oyunlardan bilmiom ben. Saatlerdir tıkı tıkı, kescem gari gablosunu.." diye söylenerek çıksa.. aah ah. Öyle bi hayal kırıklığı oldu ki film, üzerine tek kelime yazma gereği bile duymadım, olan düşüncelerimi de burada belirttim artık.
bel kırma çizgi romanda da var ama. hatta bane'in tek kayda değer özelliği batman'in belini kırması. onu koymasa bane yerine bambaşka bir karakter de kullanabilirdi. (ki bence kullansaydı)
ne var ki kırık belin üç ay sonra hapisane üfürükçüsünün kıtlatmasıyla düzelmesi, eskisinden bile iyi olması bi gerdi beni.
yalnız "üzerine tek kelime yazma gereği bile duymadım" kısmını yakıştıramadım. böyle sadece yorumlarda görmek olmuyor arman efendi, uzun uzun okuyup anıra anıra gülmek ister bu gönül. daha fazla detay, gerekirse spoiler, olmazsa sinsilikler ve göndermeler... yazınız bir şeyler kuzum! okumak istediğim ve ısrarla yazmayan dört kişi var, yakında hepinizi ifşa edeceğim, internetleri üstünüze salacağım.
ha, bu arada keşke alfred meyve tabağıyla çıkaymış hagaden, burus'a sağlıklı bir şeyler yedirip bilgisayar başından kaldıraymış, iyice göt göbek olduğunu hatırlataymış. yeni maskeden midir, kendini iyice saldığından mıdır nedir, topaç gibi olmuş batman, suratı maskeye sığmamış.
Son zamanlarda pek rahat değil kafam, "üretken" bi dönemimde değilim yani, yorumların için çok teşekkürler ama gerçekten yazmayı istesem de yazamıyorum, aklıma konu bile gelmiyo!
Bel kırma olayı da *öhö* Knight Fall'a gönderme değildi esasen, Kedi'nin motora binerken "belini kırmasıydı".. eye-candy.. algıda şakacılık vs. vs.
Evet, iyice kilo almış Batman, böyle yumuk yumuk olmuş, memeleri çıkmış ama garibim fazla kalori bi yana, hiç bi şeyden çekmedi şu kadınlardan çektiği kadar. Halbüse o kadar dedim "Hoju sen gotik adamsın, bırak bu gönül işlerini, kendini işine ver, hatta eve iş getir." diye, "Yok müdür, yaşım geldi geçiyo, hepten tohuma kaçmiim" dedi yedi bıçağı. Salak. Hayır o değil, şu yorumlarla güzelim post'u da batırdım o kötü oldu.
yok be, yorumlar post'tan daha iyi oldu. ne o öyle entel gibi film eleştirmeler, sistem karıştırmalar...
gönül işlerine gelirsek... işin içinde hatun olmazsa süper kahramanlık uzun süre devam edilecek meslek değil, söyleyeyim. insanoğlu paraya pula bakmıyor, ne enteresanlık yapıyorsa kızlara daha rahat yazabilmek için yapıyor. hemen buradan sosyal mesaja geçer, fütursuzca türk solunun bıyıklı kızlar yüzünden güdük kaldığını söylerim.
Super villain'lar var, gayet tek tabanca ve karizmatik olup hayatlarını devam ettirebiliyolar. Tamam sonunda hep kaybediyolar ama bu başarısızlıklarının arkasında kadın unsuru yok. Diğer taraftan, bana ne tabi hangi kahramanın hangi cinsle ne yaptığından tabi ama bunu bize göstermelerine ne gerek var? Simetrik ve göreceli olarak curvy bedenler izlemek istesem seçimim bu film olmazdı zaten. Sosyal mesaj içerikli yorumuna koptum lakin sorarım madem ki bıyıkla sol arasında böyle bir korelasyon gördünüz, sağla NE arasında benzer bir korelasyon var ki şimdi bu haldeyiz sayın Vardar?
o kadarı film ekibinin hatası. hedef kitlelerini bilememişler, sağa sola kadın serpiştirmişler. tabii bir yandan da senin bilinçli izleyici olduğunu, genel izleyicinin eye-candy olmazsa rahat edemediğini düşünmüyor da değilim.
sosyal mesajdaki fantastik korelasyona gelirsek: bildiğin gibi sağ üç çocuğa koşmakta, yer yer türban altı jartiyerle coşmakta. bir kahramanlıklarını görmediysek de gümbür gümbür devam ediyorlar. nacizane fikrim ağdanın da burada cüzi bir rol oynadığı.
tabii kadın da dalında güzel, her şey gibi fazlası zarar. yine iktidardaki sağ taraflara bakarsak görebiliriz ki, 1 gerçek 3 hayali kadın beyinde tuhaf tepkimelere yol açabiliyor, saçmalamak kaçınılmaz oluyor.
Göz makyajının etkisi de yadsınamaz, gerisi sizin de belirttiğiniz gibi ufak, yer yer avuç içi kadar detaylar.
Reputation'ınız da nezdimde gittikçe artmakta, artık önünü alamıyoruz.
avuç içi kadar detayın bir diğer adı da meme oluyor di mi? :)
asıl repüteyşın sizin bayım, resmen şenlendirdiniz blog'u. tenk yu veri meri.
Artık meme olur, ne bileyim, kendimi bildim bileli gramajı hakkında genel geçer bir değer kabul edilmiş başka öğeler olur.. ama sonuç hep aynı: Sex Sells. (Bir önceki post'undaki şiddet de aynı, şiddet de hep sells.)
Yorum Gönder