a. geldi bu akşam. yaptığım deneysel noodle'la aklını çeliverdim, güzel de oldu. yemekten sonra buzlu çaylarımızı yudumlarken sanırım okuduğumuz kitaplar, sanat gibi entel dantel şeylerden bahsediyorduk. konuşmanın o kısmı çok entelektüel olduğu için hatırlamıyorum. rahatsız olup yarım bıraktığım bir kitaptaki anlamsız şiddeti anlatıyordum. aslında oradaki şiddet muhtemelen anlamsız değil, yazar bize bir şeyler söylemeye çalışıyor mutlaka. okuduğum film eleştirisine göre srpski film'i yapanlar da sırbistan'da insanların doğdukları andan itibaren zitilmeye başlandığını, bunun öldükten sonra bile devam ettiğini anlatıyormuş. fazlasıyla aslına uygun anlatıldığı için (newborn porn gibi bir olay var yahu!) film yasaklanmış.
gore ve aynı kafadaki iğrençliklerden ikimiz de rahatsız oluyoruz. işkence izlemeye anlam veremiyoruz. bu nedenle izlemiyoruz. şimdiye kadar izleyene karıştığımızı hatırlamıyorum ama bir yandan da sormak istiyorum: insanların iğrençliğe tahammül eşiğini neden yükseltiyorsunuz lağn?! çarpıcı mesaj vermek için hayli akıllıca yöntemler varken, beyin hücrelerinizi bu yönde zorlamak neden?
bunu ekşi sözlükte az önce gördüğüm iki başlık nedeniyle soruyorum: biri evsizleri öldüren ruslar, diğeri okul arkadaşlarına mezarlıkta işkence eden kızlar. belki bunların psikopatlıkları maruz kaldıkları normalleştirilmiş şiddetten kaynaklanmıyordur, gayet mümkün. ama aynı gün içinde ultra-violence içerikli iki haberle karşılaşınca sorasım geldi.
şiddetin çok enteresan bir gelişimi var aslında. mesela sinemada şiddet ilk kez potemkin zırhlısı'nda görülmüş. boş bebek arabasının merdivenlerden tıkır tıkır inerek düşme sahnesi insanları şoke etmiş, sinemayı terk edenler falan olmuş. şimdi elimizde hostel ve benzeri şiddet görüntüleri var. otomatik portakal'ı gözlerimi kapamaya gerek duymadan izleyebilirken (alex'e karşı en ufak bir acıma duymadığımı da belirtmeliyim burada) i saw the devil için "niye abi?!" diyorum.
gerçek yaşamda ise, çocuk pornosunu geçtim, 1,5-2 yaşındaki bebeğe tecavüz etmeyi akıl edebilen insanlar var. ekşi sözlük'te bu ve benzeri konularda yapılan yorumlar "insanın kanını donduruyor"dan "bir tarafına kızgın demir sokacaksın..." ile başlayan işkence fantezilerine kadar uzanabiliyor.
(not: good omens'da hastur ve ligur diye iki karakter var, cehennemin önde gelenlerinden. iblis crowley onlar için "yaptıkları işten o kadar büyük zevk alıyorlardı ki, onları insanla karıştırabilirdiniz" diyor.)
neyse işte, biz a. ile konuşurken konu böyle uzadı, gerçek yaşamdan örneklere geldi. "bir çocuğu nasıl cinsel obje olarak görebilirsin ki?" diyor a., "bunu yapabilen insanı öldürmek dışında ne yapabilirsin?"
ben başka bir şey yapılamayacağını, onların düzeltilemeyecek zararlılar olduğunu düşünenlerdenim. daha doğrusu, öyleydim, çünkü daha iyisini düşünenlerin olduğunu öğrendim. deneylerde hayvanlar yerine bu insanları kullanmayı akıl etmiş a.'nın bir tanıdığı. "buna da insan hakları ik bik diyenler çıkacaktır mutlaka ama çok mantıklı" dedim. hayvanlar ve gönüllü denekler yerine, yeni bir suç düzenlemesi yapıp "olağanüstü suçlar" işlemiş denekler kullanmak hiç de fena fikir değil bence.
josef mengele'nin tek iğrençliği, deneylerini aslında iğrenç olmayan insanlar üzerinde yapmasıydı diye düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder