rrröööah beaaa! acayip hayvanlara benziyorum efendiler. bir süredir başıma musallat olan nedensiz heyecanlarıma ve nedenli sıkıntılarıma bir dur demeye karar verdim. hatta bunu kendi içimde biraz küfürlü bir cümleyle dile getirdim. işte o zaman kendimi adeta bir hayvan, bir canavar ve hatta bir şey gibi hissettim. evet, yanlış duymadınız. kendimi bir şey sandım. biraz tanımsız, biraz gizemli, biraz baştansavma. ne var ki olayımız bu değildir efendiler. zaten ne heyecandan ne de sıkıntıdan kurtulabildim. bu da ayrı bir muamma.
geçen gece kardeş askerliğini nerede yapacağını öğrenmeye çalışırken biz de sapıkça bir merakla çocuğun etrafında toplanmıştık. her kafadan bir şehir çıkıyordu. ben de o sırada, adam gittiğinde nasıl bir mektup yazsam diye düşünüyordum. baktık izmir dış kulvardan kaptırmış, hatay burun farkıyla önde... siirt azimle ilerliyor, bilecik'i arkada bıraktı... aynı anda tanımlanamayan bir cisim dünyamıza yaklaşıyor... ben başladım kenarlarını saymaya, 27 çıktı, gaziantep'e göz kırptım... tribünler ayakta... yaklaşık yirmi beş bin gurbetçimiz yeşil sahalarda yardırmakta... herkes nefesini tutmuş, sıradaki hamleyi bekliyor... akciğerler cayır cayır... ve emre erzincan dedi.
salak gibi kaldık. "erzincan ne lan" dedim. yani muhakkak çok güzel bir şehirdir, gitmesek de görmesek de aynı ülkeyi paylaştığımız sittin tane yerden biridir ama olm?! erzincan ne ya?! mekanı kendi gözümde şirinleştirmek için erzinconi diyorum. kışlanın nesi şirin olabilirse... annemin gözleri doldu ufka bakıp uzaklığı düşünürken. babamdan çıt çıkmıyor. içi gitti tabi adamın ama çaktırmamaya çalışıyor. yer miyim? baksana sen şu gözüme benim. dün gece arkadaşları normal hayata veda gecesi düzenlediler kardeşe. bir ara 4-5 araba geldiler, mahalleyi ayağa kaldırdılar. herkes camlara falan çıktı böyle. babam çıkmadı. geldi bir ara, şöyle bir göz gezdirdi, gülümseme babında hiçbir hareket yapmadan sıvıştı. evden ayrılma gibi düşüncelerimi tekrar gözden geçirdim. yarın birliğe teslim edecekler. aşırı duygusallık yapıp çocuğu üzmeseler giderayak.
tatilim geldi benim, pastoralliğim tuttu. bugün güneş ve çimen gördüğüm her yere uzanmaya çalıştım. bir gerginlikler, bir sıkılgan tavırlar... hafta sonu az insanlı, çok güneşli, bol denizli bir yerlere gitmek istiyor bünye. şimdi şile, kilyos falan diyeceğim ama nasıl gidileceğini bilmiyorum, her şekilde kaybolacağım. ne çıkarsa bahtıma diye düşünüyorum ister istemez. sadece o değil, diğer etkenleri de göz önünde bulundurunca "bu hafta sonu da bokuma benzer mi acaba" diye düşünmeden edemiyorum. bütün hafta iki günün gelmesini bekle, o da işe yaramasın. yazık ama.
bir de böyle geleceğin fazla belirlilik ve tamamen belirsizlik dengesizliği var ya, o da canımı sıkıyor. daha yıllarca yatıp kalkıp işe geleceğim ama hafta sonu için bile plan yapamıyorum. memnuniyetsizliğimden değil, mutsuz falan değilim zaten. hele ki sihirli değneğe hiç yüz vermem. ayrıca "başka türlü bir şey benim istediğim" gibi ne emmeye ne gömmeye gelir bir cümle de kurmayacağım. ne istediğimi biliyorum ben. şu anda kaynaklarım yetersiz. yaşam kaynaklarım falan.
vapurlar falan efendiler, vapurlar falan.
2 yorum:
haftasonu sana ıssız şile kumsallarını tanıtabilirim!
bu hafta sonu da bokuma benzeyecekmiş meğersem. daha nereye gideceğimi bile araştırmadan bütün isteğim uçtu.
Yorum Gönder