19 Ağustos 2009 Çarşamba

rutin

ölüm benim için bir sorun değildi. yaşam da aynı şekilde. hafta içi her sabah işe gittiğim, hafta sonu her akşam erkek arkadaşımla buluştuğum bir rutinim vardı. bunu bozabilecek tek şey durup dururken kafama düşecek bir saksıymış gibi gelirdi. ancak bu bile önemli değildi. hayatımı değiştirmek yerine bitirecek hiçbir şeyi o kadar da kayda değer bulmuyorum. intihar kararım da çok büyük görünmemişti gözüme.

ama bir dakika. intihar kötü bir şey. ciddiyim. denemeyin. başarın.

karar üzerinde düşünmem 2-3 saatimi, plan yapmam 15 dakikamı aldı. sonra erkek arkadaşımı aradım. telefonu açtığında aylar sonra ilk kez "sevgilim" diye hitap ettim ona. tavrımın tuhaflığını farketmemek bir yana, çok işinin olduğunu ve akşam konuşabileceğimizi söyleyerek telefonu alelacele kapattı. yine de son günümde onu görmemin iyi olacağını düşündüm. amacım özellikle ondan intikam almak değildi ama öldükten sonra ara sıra aklına girmek, beni özlediğini düşündürterek kafasını bulandırmak istiyordum.

kendime güveniyordum. son derece sakin ve neşeliydim. bugün yaşamımın son günü demiştim bir kere. canım hiçbir şey yapmak istemiyordu ama karşıma çıkan hiçbir şeyi de reddedecek değildim. uzun süredir bin bir bahaneyle ertelediğim "kızlar buluşmasını" bile. evden çıkmam için bir telefon yetti. neşeli yalanlarımdan çerez yaptık. biranın yanında iyi gitti. ne daha çok eğlendik ne de buruk ayrıldık. her şey o kadar normaldi ki, kimse her cümlemin altında bir ceset yattığını anlamadı.

anneme gittim sonra. ağzıma attığım çok naneli şekerlere rağmen leş gibi koktuğumu söyledi. hem kokuyu hem konuyu dağıtmak için kahve yaptım. televizyon karşısında, sunucunun kıyafetini ve tavırlarını yerin dibine sokarak içtik. "ne şanslısın kız," dedim anneme, "kızın bunlara hiç benzemiyor." öksürür gibi güldü.

"aslına bakarsan, benzemeni istediğim zamanlar olmuyor değil."
"aman anneeee... o değil de falıma baksana."
"senin ciğerini biliyorum ben. geleceğini görmek için kahveye gerek yok."
"eee? n'olacakmış peki?"
"valla o kadarını bilmiyorum da şu çocukla evlenin artık. baban göremeden gitti, bari ben ölmeden evlen de gözüm arkada kalmasın."
"iyi canım. kısmet, hemen yarın."

gittim sonra. yol üstünde diye babamın mezarına uğradım ama fazla kalmadım. genelde ağlardım oraya gidince. bu kez hiç de öyle olmadı. hayatım boyunca bu kadar sakin olmamıştım.

bir de haber vermeden erkek arkadaşıma gittim işte. çalışıyordu. bir kahve içtim. "giderken çöpü çıkarır mısın" dedi. çıkardım.

sonra da bileklerimi kestim.

-------------

eve girdiğimi görmüş. kocasından ayrılacağını anlatmak için gelmiş. banyo yaptığımı düşünüp bir saat sonra tekrar gelmiş. polise haber vermiş. kaltak.

-------------

intihar sonrası hayatımda nefret ettiğim tek şey "işgüzar komşu" oldu. kocasından ayrılıp defolup gittiği için onu bir daha görmedim. birkaç gece kalacağını söyleyip yanıma taşınan annemi ise her gün görmeye başladım. kahve ister miydim? odamı biraz havalandırsaydım? neden hiç konuşmuyordum, dilimi kesmemiştim ya? alt kattaki komşunun kızının ne yaptığını duymuş muydum? ben ne yapıyordum? allah kahretsin, ben ne yapıyordum? aklımdan ne bok geçiyordu da kendi anneme bile söylemiyordum?

telefonum kapalıydı. arkadaşlarım geliyordu. nasıl olduysa birden zaman yaratmaya başlayan erkek arkadaşım her akşam evimdeydi artık. kimsenin ilk öfkesinden eser kalmamıştı. hastaneyi ayağa kaldıran "nasıl böyle bir şey yaparsın"lar yerini bıkkın bir sessizliğe bırakmıştı. zamanla onların da gideceğini biliyordum. sadece bekliyordum.

sonra bekleyemedim. bir gece annem uyurken kalktım, bileklerimi kestim.

-------------

şerefsizim radarı var bu kadının. kim "memleketten ceviz gönderdiydim size" diye gecenin bir vakti arar ki?

-------------

yine hastane. annem artık konuşmuyor. diğer tanıdıklar artık öfkeli değiller. her gün doktor beni karşısına oturtuyor. bir saat boyunca birbirimize bakıp susuyoruz. odanın her ayrıntısını ezberledim. bir rutinden kaçarken diğerine tutuldum. ama az önce bir şey yaptım. çok küçük bir şey. doktorun yüzüne baktım, gözünün altında bir şey olduğunu söyledim. sildi, gitmedi dedim. biraz daha sildi. kalkıp yanına gittim. yüzüne iyice yaklaştım. baş parmağımla gözünün altını silerken elimle kafasını sabitledim. burnunun ortasına kafamı geçirdim. bir anlık şaşkınlığından yararlanıp masasının üstündeki küçük freud büstünü kafasına indirdim. bayıldı. bağlayacak bir şeyim olmadığı için kütüphaneyi falan ittim, adamı mobilyaların arasına hapsettim.

bilgisayarını açtım, bunları yazdım.

sonra da mektup açacağıyla bileklerimi kestim.

Hiç yorum yok: