20 Kasım 2009 Cuma

açılım

saat 20.00. kadın bağdaş kurarak yere oturuyor ve elindeki kartları karıştırıyor. böyle şeylere inanmıyor elbette. sadece yalnız geçirdiği akşamlardan biri daha. yemekten sonra yapacak bir şey bulamamış. televizyon izlemekten hoşlanmıyor. bu aralar kafası biraz dağınık gibi. kitap okurken veya film izlerken hemen uykusunun geldiğini farkediyor. bu akşam öyle denemelere hiç bulaşmayacak. geçmişini, şimdisini ve geleceğini bir deste kağıttan dinleyecek, bir şişe kırmızı şaraba anlatacak. inanmıyor ama duyacağı ve kuracağı cümlelerden korkmuyor da değil. insan tuhaf yaratık ne de olsa. bilmediği şeylerden korkar, varolmayanlardan etkilenir.

yeteri kadar karıştırdıktan sonra desteyi kesiyor, kelt haçı şeklinde diziyor kadın. ilk kart, şu anda içinde bulunduğu durumu anlatıyor. hem yalnız hem de tek başına, alkolizme sadece birkaç adım uzakta, huysuz, hafif nevrotik, hayli işkolik. içinde acılı spagetti sosu kıvamında bir öfke, kurum bağlamış ciğerlerini sıkıştıran bir heyecan, "carpe diem"i unuttuğu anda büyüyen bir endişe. bilgisayar oyunlarına sarmış bu aralar, adam dövmek iyi geliyor. yine de kendini hiçbir zaman süper kahraman gibi hissedemeyeceğini biliyor. düşman saydığı insanlar o kadar çok ki, her yerde bir tehdit görüyor, hangisiyle savaşacağını bilemiyor.

ikinci kart, yolunu kapatan engeli gösteriyor. yumruk büyüklüğünde, kızıl bir kütle çıkarıyor karşısına yol. odacıkları, kapakçıkları, kırıkçıkları olan bir kütle. çizik çizik olmuş üstü, deliklerle, çürüklerle, eziklerle dolmuş. 26 yıldır durmadan çalışıyor, üstelik kötü şartlarda. bu kadar hasar az bile. ama bir de gri kütle taşıyor üstünde. kıvrım kıvrım, hareketli, yaşam dolu bir kütle. o kadar korkuyor ki durmaktan, unutulmaktan, işe yaramaz sayılmaktan; sürekli sinyal gönderiyor diğerine. sürekli bir endişe, bir an takdir edilmese patlayan bir öfke. zavallı kalp nasıl dayansın bu heyecana? sıkışıyor, yoruluyor ve bir gün kendini bırakıyor. işte o zaman doktor "ani heyecanlardan ve stresten kaçınmalısın," diyor, "tekrarlarsa bu kadar şanslı olmayabilirsin."

üçüncü kart hedefi gösteriyor. veya durumda önemli bir değişiklik olmazsa elde edebileceklerini. kart diyor ki, "böyle devam edersen genel müdür de olursun, başbakan da. ama olduğun gün de hakkın rahmetine kavuşursun, söylemedi deme sonra."

kadın düşünüyor içinden, "o kadar da hırslı değilim aslında. ama öyle çok çalışıyorum ki, kesinlikle hakediyorum yükselmeyi! hem de herkesten fazla!" kalbinin hızlandığını farkediyor, yere uzanıyor birkaç dakika. işi düşünürken bile böyle heyecanlanıyorsa hayatı pek kolay geçmeyecek, belli. kalbinin ritmini toparladığında kalkıyor. sıra bir sonraki kartta.

sorunun kaynağına geliyor kadın. bir sigara yakıyor. ilk işini hatırlıyor. başka bir şehirde, ailesinden uzakta geçirdiği ilk yılları. deli gibi çalışmıyor ama işini zamanında ve hatasız bitiriyor. çok para kazanmıyor, çalışmaya da bayılmıyor aslında. yine de yarım günlük bir iş için fena sayılmaz. okuldan çıkıp gidiyor oraya, herkese gülümseyerek selam veriyor. sevimli buluyorlar onu, karşılaştıklarında havadan sudan konuşuyorlar. hepsi normal insanlar, şeker bile denilebilir. daha doğrusu, öyle sanılabilir.

muhasebeci elinde kağıtlarla kadının odasına geliyor bir gün, imzalaması gereken belgeler olduğunu söylüyor. kağıtları ve koca kıçını masaya bırakıyor, "eee," diyor, "aşk meşk işleri nasıl gidiyor?" kadın bir şey anlamıyor, adamı terslemeye gerek duymuyor. hayatında biri olmadığını söylüyor sadece. muhasebeci masadan kalkıyor, "senin gibi güzel bir kız..." diye başlayan cümleler kuruyor. yağlı, kıllı, sürekli terleyen vücuduyla kadının arkasına geçiyor. kebap kokulu parmakları kadının omuzlarına değiyor. suratında yılış yılış bir gülümseme, yapış yapış bir dokunuşla, kadının kulağına iyice yaklaşarak, pis nefesini boynunda bırakarak, bir akşam rakı içmeye davet ediyor. imzaladığı kağıtları uzatıyor kadın cevaben, kıpkırmızı bir yüzle çıkıyor odadan ve soluğu müdürün yanında alıyor.

"takma," diyor müdür, "iş yerinde olur böyle şeyler. hem sen neler yaptın adama kim bilir?"

o babacan adamın bir sırtlana dönüştüğünü görüyor kadın. yüzünde muhasebecinin gülümsemesinin aynısı, hızla tükürük salgılayan bir ağız, kısılmış gözlerinde tekinsiz bir parlama... kadının aklına önce adamı boğmak geliyor, sonra şikayet etmek. patron bunu bir tehdit olarak görüyor, oracıkta kesiyor kadının hesabını. tazminat ödememenin de bir yolunu buluyor, şikayeti engellemenin de. ne de olsa kadının elinde beynini kemiren öfke dışında bir kanıt yok ki.

beşinci karta göre bunların hepsi geçmiş gitmiş birer anı. kadına göreyse pek çok sorunun başlangıcı. yeni bir iş bulması kolay olmuyor ama kısa süre sonra işin yerini bir sevgili alıyor. pek tanımıyorlar birbirlerini aslında. sınıftan bir arkadaşın arkadaşı, bir içki masası, hoş bir yüz, tatlı sözler ve sarhoş bir akşamın sonrası. masada konuşulanlardan biri de kadının neden işten atıldığı. ilgiyle dinliyor adam olanları, kadına hak veriyor. aradan daha iki hafta geçmiyor, adam kıskançlık krizine giriyor. ortada bir neden olmadığı için muhasebeciye ve patrona sarıyor. tartışma büyüyor ve kadının suratına bir tokat iniyor. bu darbe beşinci kartın sonu oluyor.

altıncı karta gelene kadar aradan beş yıl geçiyor. kadın hırslı, hafif nevrotik, biraz alkolik, hayli işkolik. kariyerinde hızla yükseliyor, kimseye de pabuç bırakmıyor. sürekli çalıştığı için pek fazla arkadaşı yok. beş yıldır hayatına da bacaklarının arasına da bir erkek girmiş değil. ama sanki bu aralar kitapçıya daha sık gidiyor, oradaki görevli çocuğa daha fazla soru soruyor, edebi tartışmalara ha girdiler ha girecekler. kadın sanki bu minik flörtten zevk alıyor. belki bu gece kartları dizmesinin nedeni de o, kim bilir?

yedinci kart kadına her şeyin yolunda olduğunu söylüyor. beş yıl kısa süre mi? bu kadar duygusal boşluk yetmez mi? yalnız bir macera da olsa denemeye değmez mi?

sekizinci karta göre bunu arkadaşlarıyla paylaşmalı. onlar hem böyle durumlarda nasıl davranılacağını bilirler hem de daha gerçekçi bir bakış açısı getirebilirler. evet evet. en kısa zamanda kızlar toplanmalı, biralar açılmalı, dedikodular dökülmeli. tez zamanda hafta sonu için plan yapılmalı.

kadın yerden kalkıyor. bağdaş kurmaktan bacakları uyuşmuş. bir sigara daha yakıyor, şarabından bir yudum alıyor. dokuzuncu kart için pencereye doğru ilerliyor. hava yağmurlu, muhtemelen dışarıda fırtına var. kitapçı henüz kapanmamış. içeridekileri göremiyor ama adam hala orada olsa gerek. bir uğrasa mı oraya? evde sıkılıp sohbet etmek için kitapçıya uğramak çok mu garip? nefesindeki şarabı da bir çırpıda söküp atamaz ki... yanlış anlaşılabilir. daha kötüsü, doğru anlaşılabilir! aslında bu da ne kadar kötü olabilir ki? belki birlikte kapatırlar dükkanı, birlikte çıkarlar. kadın adamı bir kahve içmeye davet eder. biraz müzik dinler, biraz kitaplardan bahsederler. kalan şarabı birlikte içerler, yeni bir şişeye geçerler. belki adam da sarhoş olur, hem de eve dönemeyecek kadar. belki kadının saçlarını koklar, gözlerinin içine bakar konuşurken. belki kadının düşmüş kirpiğini görür, almak için eğilir. kadın adamın yüzüne bakarken dudakları birleşir, elleri saçlarının arasında ve sırtına dolaşmaya başlar. dengelerini kaybederler ve... bu kadar hayal dokuzuncu karta yeter!

tarotta onuncu kart noktayı koyar, sonucu belirler. ama kadın yerinden kalkmış, kartlara bakıp düşünmekten sıkılmış. her şeyi gözden geçirip kafasını da biraz toparlamış. dizlerinin üstüne çöküp hiç açmadığı tarot kartlarını topluyor, bir yandan da falda gerçekte neler çıkmış olabileceğini merak ediyor. aman, ne fark eder? fala zaten inanmıyor!

etrafa biraz çeki düzen verdikten sonra boşalmış kadehini tekrar dolduruyor, bir sigara yakıyor. pencere kenarına gidip kitapçıya son kez bakıyor. ışıklar kapanmış, kepenkler indirilmiş, adam gitmiş.

kadın kendi kendine gülümsüyor, eski bir şarkı mırıldanıyor.

"belki de en güzeli böyle..."

3 yorum:

honour knowledge dedi ki...

Dükkanımdan seni her gün izliyorum. Sabah işe giderken hızlı, aceleci adımlarının yerini dönüşlerde sana çok yakışan bir dinginlik alıyor. Hatta tam benim dükkanımın önünde daha da yavaşlıyorsun. Yandaki kitapçı için olduğunu biliyorum ama seni en iyi gördüğüm günün yegane anını, o yavaşlama başkası için olsa da çok seviyorum. Ne yazık ki sen beni hiç farketmiyorsun. Bense tezgahın köşesinde duran ince belli çay bardağındaki rakıyı gidişin şerefine fondip yapıyorum.

Yanlış hayat, yanlış meslek, ah! Ganyan bayii olduğum için hayalimdeki kadının hayalinde dahi yer alamıyorum.

İnci Vardar dedi ki...

bu işi tersine çevirsek nasıl olur dostum ha? önce ben olmayan bir hikayeye yorum yazmak öykücük gibi, sen bundan uzuuuuun hikaye çıkarsan? zira çok seviyorum senin yazılarını, böyle kısacık yazınca yeterli olmuyor.

honour knowledge dedi ki...

bugün çıkışta benim ganyan bayiine uğrasan, konuşsak?

o değil de, yazmak pek içimden gelmiyor. son zamanda yazdıklarım neredeyse hep senin yazdıklarına yorumlar. kısa yazıyla provoke edersen beni denerim.