11 Ekim 2010 Pazartesi

şimdiye kadar yazdıklarım üzerine

ilk bölümü 18 a4'le "kotarmış", ikinci bölümden de 5 sayfa yazmış biri olarak söyleyebilirim ki; çok yanlış, bir o kadar da romantik bir başlangıç yaptım. yazdıklarımın romantizmle ilgisi yok, bizzat benim var. öylesine düşünürken bulduğum beş bölüm fikrine o kadar kaptırdım ki, bölüm içeriklerinin ne olacağını etraflıca düşünmeden klavyeye saldırdım. düşüncelerim "şöyle bir olayla pekala anlatılabilir" şeklinde dökülmeye başladı. dökülenler sadece belirli konular üzerine sahip olduğum, çok net fikirlerdi, kör göze parmak misali yazıldılar. ama bu arada tatlarını kaybettiler. bir tarzım varsa, ki olduğuna inanıyorum, başladığım romanda onu tutturamadığımı gördüm. reklam yazar gibi, konuya odaklanarak, okurun herhangi bir soru sormasına, hatta düşünmesine bile izin vermeden yazdım. bu bakımdan kendimi başarısız buluyorum.

şimdi izleyebileceğim iki yol var. aynı şekilde yazmaya devam edip düşüncelerimi kusmam, birkaç ay sonra tüm yazdıklarımı okuyup bu kez kendi dilime göre şekillendirmem mümkün. ikinci seçenek ise iyice odaklanmam, her bölümün başını, sonunu ve içeriğini planlamam, ondan sonra yeniden, bu kez plan dahilinde yazmaya başlamam. ikinci yöntem daha doğru. ne var ki, bazı sorunlar içeriyor.

işsizlikte üçüncü haftama giriş yaptım ve hala keyfime bakıyorum. yeni bir portfolyo hazırladığım halde hiçbir yere başvurmadım, işsizlikten de henüz sıkılmış değilim. maddi durumum da hiç fena değil, herhangi bir girdi olmasa da beni bir süre daha idare edebilecek düzeyde. yine de bir ara iş bulmam ve yeniden çalışmaya başlamam gerekecek. önümde rahat geçirebileceğim en az bir ay olduğunu düşünsem de sabah 9.30, akşam 18.00 arası zamanımı birilerine satacağım günler çok uzakta değil. kafama sorarsak, çok yakında. bu kısa süre içinde ne kadar yazsam kardır, sonra ilgilenecek zamanım olmayacak diye düşünüyor, ortada ne fol, ne yumurta varken panik yapıyorum. bu panik içinde her şeyi ayrıntılı düşünerek, sindirerek yazmam çok kolay değil. dolayısıyla ağzıma ve aklıma geldiği gibi sıralıyorum cümleleri ve düşünceleri. bir gün onları yazacak zaman bulamayacağımı düşünerek kendimi telaşa sokuyorum.

bir diğer korkum da düşüncelerin bir süre sonra kaybolacak olması. düşündüğüm her şeyi içselleştirdiğim, kafamın çekmecelerine düzgünce yerleştirip yaşamıma, karakterime kattığım için kaybolacaklar gibi geliyor. örneğin, iki hafta önce yazdığım "maaşıma zam, işime son" yazısını bugün, aynı şekilde yazamazdım. konu hakkındaki düşüncelerim sabit kalırdı ama onlardan bahsetmek aklıma gelmezdi. not almış olsam bile hissettirdikleriyle, şekliyle, unutulup giderdi.

bu iki panik halinden kurtulmadıkça içime sinen, olgun bir şey yazamayacağım, haberiniz olsun. olur da şimdiki gibi devam edersem, roman herhalde birkaç aya tamamlanır. onun da kapağına ismimi hevesle yazar mıyım, emin değilim.

4 yorum:

ArapSabunu dedi ki...

Aceleci olmayın hanımım. Büyük bir işe kalkıştınız; yüksek lisans tezi bunun yanında boş bir işten ibaret.

Yazdığın şeyleri onlarca kere değiştirmen, birşeyler eklemen, birşeyler kırpman gerekir. Zor bir iş olduğu için yorucu bir depresyon ve edilgenlik havası çökebilir üzerine. Bazı yazarların ve yarım bırakan yazarların, kimi yönetmenlerin aynen bu yazdıkların gibi hikayelerine rastlarsın.

Bırak kapağa ismini hevesle yazıp yazmamaya. Yazmaya değip değmeyeceğini beta-tester'lar sana söyleyecektir.

Sen yazamaya devam et sadece.

Aslı Soylu dedi ki...

bense sadece şunu söyleyeceğim. ister beğen ister beğenme, yazman gerekiyor. mecbursun evet.

İnci Vardar dedi ki...

vaaay iyi polis kötü polis hea?! cool dudes!

Aslı Soylu dedi ki...

seviyeyi yükseltme inci.