dün geceden beri izlediğim bloglara bakıyorum, seçim sonuçları hakkında bir şey yazan var mı merak ediyorum. henüz kimseden ses çıkmamış. %50'nin şaşkınlığını üzerimizden atamamış olmamız mümkün. ama ben köşe yazarı ya da siyaset bir şeysi olmayan, kendi blogunda usul usul yazan sade vatandaş yorumu istiyorum.
ben de herkes gibi "tayyip erdoğan hep başbakan"ın yine yerinde kalacağını biliyordum ama ülkenin yarısının ona oy vereceğini de düşünmemiştim. pek çok kişinin söylediği gibi, bu artık kömürle, makarnayla, aptallık veya cehaletle, ya da hile hurdayla açıklanabilecek bir durum değil. küfür etmek de son derece yersiz. zaten "akp'ye oy verenler yobazdır, paragöz şerefsizlerdir, ölün ulan" gibi cümleler kuranı demokrat değil, faşo sayarım. kimse ölmesin, bir yere de gitmesin. bugün olmasa da bir gün doğru adımlar atılır, belki birbirimizin varlığına alışıp kutuplaşmaları ortadan kaldırırız da kimsenin kafası gözü yarılmadan bir arada yaşayabiliriz. hayal bile etmediğimiz neler oluyor; bu neden olmasın?
gözüme takılan birkaç seçim dedikodusu oldu, kısaca not alayım.
canan arıtman (zerre kadar hazetmediğim bir bağyan olur kendisi) seçim sonuçlarından memnun kalmamış ve kılıçdaroğlu'nun istifa etmesi gerektiğini söylemiş. in may hambıl opinyın, böyle bir şey hem kılıçdaroğlu hem de chp açısından rahatlatıcı olabilir. kılıçdaroğlu yeni chp'yle uğraşmak yerine kendi partisini kursa halka daha sempatik bile görünebilir. serdar erener de röportajında "mesele kılıçdaroğlu değil, chp. kılıçdaroğlu’nun sırtında bir chp kamburu var" demiş, buna katılmadan edemedim. tabii diğer yandan, sorun sadece chp'de de değil. kılıçdaroğlu'nun sınıf başkanı tadında bir lider olmasını itici bulsam da arkasında chp olmasa daha fazla yandaş toplayabilir gibi geliyor. ama mevcut durumda chp'nin yapabileceği tek şey özgürlük ve demokrasi çizgisinden sapmaması gibi görünüyor. tabii tutarlı bir değişim isteniyorsa. eğer tek amaç iktidar olmaksa, elbette akp tavrını örnek alması, seçmenin isteklerini doğru yorumlayıp vaatlerini (gerçekleştiremeyecek olsa bile) buna göre düzenlemesi gerek.
birkaç kez yazılarını paylaştığım, her zaman da ilgiyle okuduğum eski patronum ilyas başsoy da seçimden önce "akp seçmenini tanıyalım" minvalinde, 4 bölümden oluşan bir yazı dizisi hazırlamıştı birgün gazetesi'nde. yine seçimden önce deniz coşan bu yazı dizisine bir cevap vermiş. benim asıl ilgimi çeken bu cevap oldu. "kimse dinlemek istemese bile doğru bildiğini mi söyleyeceksin, yoksa olabildiğince çok kişinin duymak istediklerini söyleyerek seçim mi kazanacaksın (ve ondan sonra pişkin pişkin kendi doğrularını mı dayatacaksın)?" sorusu da bu yanıtın ardından geldi.
ben doğru saydığım şeyi söyleyebilirim, bu sorun değil. nihayetinde ne siyasetçiyim, ne de buraya yazdığım 3-5 yazıdan bir kazancım ya da kaybım var. ama tkp mesela, bir mucize gerçekleşmezse meclise giremeyeceğini, sesini ancak çok küçük azınlıklara duyurabileceğini kabullenip aynı doğrultuda devam edebilir mi? ya da kılıçdaroğlu'nun iktidara gelmesi için akplileştirebildiklerimizden olması şart mı? başka yolu yok mu?
tamam, demokraside halkı dinlemek, onları ihtiyaç duydukları her şeyle olabildiğince beslemek ve iktidar için çoğunluğu toplamak esas. halk da bilinçli ya da bilinçsiz (kanımca bilinçli) bir şekilde oyunu verdi, ezici bir çoğunlukla akp'yi tekrar iktidara getirdi. bu durum akplileşmeden değişmez mi? değişir. doğru oynanırsa zamanla olabilir. çünkü aslında çoğunluk bir çeşit sürüdür. onu dış politikada gider yapmaya ihtiyaç duyduğuna ikna edersen, bunu yapınca alkışlanırsın. onu laikliğin elden gittiğine ikna edersen, laikliği savunarak oy toplarsın. bir politikacının da yaptığı şey, temelde, ikna etmektir. tayyip erdoğan bunu üç dönemdir yapabiliyor. onun sözlerinden tatmin olmayanlar da ya kendi görüşlerine uygun bir parti buluyor ya da kötünün iyisini seçiyor. chp bu seçimde ikna edemeyen, kötünün iyisi durumundaydı. geçmiş olsun.
son olarak, bir süre tayyip erdoğan'a ikna olmayanların en büyük kozlarından biri, zamanında kendisinin söylediği "demokrasi bir amaç değil, araçtır" tadında sözleri oldu (yalanları ve gafları saymıyorum, onlar sonraki dönemlerin konusu). ben başbakanı bunlara göre yargılayamıyorum, biraz daha demirel kafasında "dün dündür, bugün bugündür" şeklinde bakıyorum olaya. çünkü politikacıların hepsinin girdiği kabın şeklini aldığını düşünüyorum. futbol oyuncusu gibi. takım tutmazsın, takımının kazanması için uğraşırsın.
şimdi yine light faşizme dönüşme yolundaki ileri demokrasiyle nasıl başa çıkacağımıza bakacağız, kendimiz gibi yaşamak için elimizden geleni yapacağız. iktidar kim olursa olsun, belki de yapabileceğimiz tek şey kendimizi kaybetmemek.
pisi: son bir şey daha aklıma geldi, konuyla biraz alakasız ama kaybetmek istemediğim için yazıyorum. 22 ağustos filtreleri konusunda gani müjde'yle bir röportaj yapılmıştı. orada geçen bir cevabı olduğu gibi yapıştırıyorum: "egemenler kamuoyunu yönlendirebileceğini garanti görüp, seçimlerle gelen giden yönetimleri tercih ediyor. o yüzden bizde de diktatörlüğe heves edenleri bir süre sonra istemeyecekler. kişisel refah tamam ama bu refahın kalitesi de önemli. suudi arabistan’da kişi başına düşen milli gelir yüksek ama oradaki insanlar da kendi ülkelerinde değil, paris’te yaşamak istiyor..."
8 yorum:
Helali hoş olsun,özgürlükte yarım yamalak hallerine rağmen bu başarıyı tebrik etmemek kötülük olur.Ne güzel söylemişsiniz sabahtan beri bir salak haldi üzerimdeki."Yapabileceğimiz tek şey kendimizi kaybetmemek."Buna bir de şunu ekliyorum,bir hedef belirleyip ona ulaşmak için kendi alanında çalışma.Ne olursa olsun yüzmeye devam et...
Sudi Arabistan'da oylamayla mı iktidar oluyormuş diktatörler?Ama gani bey,camiasında edindiği iktidarla,yeteneksiz eşini,yazdığı kötü senaryolarının dizilerinde oynatabiliyor.Şimdi herkes bitti de sadece kazandığı çevre sayesinde dünyanın en sıçmık filmlerini yazan,yöneten biraz bu işten anlıyorsan bulunduğu yeri ve rahatlığı hiç de haketmeyen gani müjde mi kaldı?Pes!
Neyse,ben çok iyi hissediyorum bugün kendimi,aklı başında inasanlar tarafından yönetilmeye devam ediyoruz çünkü.Siz de Paris'e yerleşirsiniz artık
adsızları karıştırmak hoşuma gitmiyor...
birinci adsız, yorumun için teşekkür ederim. sana bir tek helali hoş olsun konusunda katılamıyorum, dokuz yılın faturası hiç de hafif değil. dünyanın en kötü insanlarından bahsetmediğimizin ben de farkındayım ama helallik istenenlerden biri olarak, inandıkları allah katında benim gibi bir inançsızın da hakkı gözetiliyorsa, ben o hakkı helal etmiyorum. başarılı oldukları ise su götürmez bir gerçek, yiğidin hakkını yiğide vermek lazım. bu durumda dediğin gibi, bize sadece başımızı suyun üstünde tutup devam etmek kalıyor.
ikinci adsız, senden çok sıkılıyorum. üşenmeyip de link'e tıklarsan ortadoğu'nun genelinden bahsedildiğini göreceksin. bilmiyorsan söyleyeyim, yönetim şekli cumhuriyet olan ve aylardır halk ayaklanmalarıyla başetmeye çalışan ülkelere sahip bir bölgeden bahsediyoruz. yıllar önce iran'ın %99'unun verdiği oyla kendi ipini çektiğini de hatırlatmak isterim ama senin için bir anlam ifade edeceğini sanmam.
gani müjde konusuna ise hiç girme istersen, adam en azından söylediği ya da yaptığı şeylerin arkasında durabiliyor. diğer yanda sen nesin, kimsin? kim bilir? buradan gördüğüm kadarıyla 2-3 cümle yazıp ismi geçen herkese ilgisiz konularda saydıran, ismi geçmeyenleri bile karalamaya çalışan bir şerefsiz; kim bilir neyden çekindiği için anonimliğin ardına saklanan bir korkak, provokasyonları kadar değersiz bir adsız... bu yüzden, söyleyecek yeni bir şeyin yoksa yazma hiç. bir şeye karşı çıkacaksan lafı dolandırmadan, başkasına sataşmadan yap bunu. şu halinle sadece yer kaplıyorsun.
benim problem olarak gordugum soyle bir nokta var:
baraj ve kanitlanmasi oldukca zor "havada ucusan oy pusulalari" konularini bir kenara birakirsak, demokratik bir secim oldu; kimimizin hosuna gitmedi sonuc, kiminin gitti vs.
Sonuctan rahatsizlik duyma sebebim Erdogan'in ve partinin genel uslubuna ragmen yuzde ellilik oy almayi basarmis olmalari. Simdi adam(lar) tutup "ananini da al git; kiz mi kadin mi belli degil; öldu !mu!?; ...bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durma gereğini duymuyorum kalp krizi sonucu ölmüş; evde tup de var..." ve benzeri gibi seyleri alenen ve cekinmeden soyluyor ve bundan hic de rahatsizlik duymayan bir cogunluk var ki yuzde ellilik oy orani ile sonuclanabiliyor secim.
Soylemler ve eylemler arasinda buyuk bir uyusmazlik var; sokakta icki icmeye, restoranda sigara icmeye, intertte nereye girdigime, kadinligima kizligima (basit ornekler elbette) karisan ama demokrasiden bahseden bir parti ve bunu onaylayan bir kitle olmasi problem.
evet, sonuclar demokrasinin isledigini gosterdi, ancak demokrasi ve esitlik gibi kavramlari kendi dogrularina uydurarak (bu da elbette bir algilama meselesi) yasayan ve cesitli konularin goreceli oldugunu unutan bir kesimin de 'aliniyet' kazandigi bir secim olmus oldu...
aynı nedenle ben de akp'nin oyunun düşeceğini, bir ihtimal %45'e bile ulaşamayacağını düşünüyordum, bu sonuç şaşırtıcı oldu. ben bunu toplumun giderek muhafazakarlaşmasına bağladım ama bir şey söylemek de zor. düşünsene, izmir'in bile yarısını aldılar neredeyse, ki biz oraları medar-ı iftiharımız bilirdik.
seçimin demokratik olduğunda ben de hemfikirim ama türkiye'de demokrasi (sanırım son darbeden itibaren) sadece oy kullanma hakkı olarak algılanmakta, çoğunluk ne derse o olur anlayışı hakim. ileri demokrasi de bu yönde bodozlama ilerliyor. ne var ki demokrasi yalnız bu değil, bilmeyene doğrusunu anlatmak gerek. belki o zaman bile çoğunluk "biz muhafazakar demokrat partinin demokrasisini değil, yalnız muhafazakarlığını istiyoruz" diyecek, sözde demokrat türkiye'nin bir ileri iki geri özgürlükleri bile kalmayacak. çoğunluğun demokrasisinin asıl korkutucu yönü bu gibi geliyor bana, iran örneğini de islam'dan falan değil, sırf bu nedenle vermiştim.
toplumun giderek muhafazakarlastigi konusunda hem fikir degilim, keza bence toplum eskiden beri oldukca muhafazakar; eger kastettigin varolan muhafazakar istencin daha da taslasmasi ise ona katiliyorum. bunun da elbette bir cok sebebi var uzun uzadiya uzerine konusulabilecek.
ama sanirim ozetle soyle denebilir: modernlesmenin de bir anlam ve eylem butunlugu icinde gerceklestirilmemesi, daha dogrusu kavramin icinin bosaltilip kilik kiyafet, ev-araba vb ile es anlamli hale getirilmis olmasi ile de alakali; yanlis tanimlanmis modernlesmek kavraminin, bir saldiran ve tehdit eden olarak algilanmasi ve dolayisiyla siginilacak milliyetci, muhafazakar ve din eksenli bir gorus ortaya cikmasi sasirtici degil sanirim.
(bu arada ilk posttaki yanlis yazimlar icin ozur)
bu aralar bir arkadaş "yüzlerce yıl içinde yaşanan gelişmeyi, sadece yüz yıldan kısa bir süre içinde yaşamaya kalkınca bu olur" demişti. senin açıklamalarınla daha anlamlı bir hale geldi.
yanlış yazımlar içinse, aramızda lafı olmaz. :)
Ozal sagolsun vb kliseler de bundan anlamli olsa gerek...
"..aramizda lafi olmaz."
hiih, tesekkur ederim! :)
Yorum Gönder