22 Eylül 2009 Salı

askere mektup

Merhaba güzel insan,

Günlerdir sana mektup yazmayı düşünüyor ama yazacak bir şey bulamıyordum. Bu sabah rüyamda seni gördüm. Yanımızda olmanı çok istediğimi düşünerek uyandım. Aynı evde yaşadığımız halde pek sık görüşmesek de varlığının ne kadar önemli bir yer kapladığını ve seni ne kadar özlediğimi yeniden farkettim.

Bulunduğun yer ve koşullarda böyle duygusal cümleler belki de en son ihtiyaç duyacağın şey. Ama bugün seni çok sevdiğimi söylemek istiyorum. Seni sadece ailemin bir üyesi olarak değil, karakteri ve duruşuyla, kimseye bedava vermediğim sevgimi kazanmış bir insan olarak seviyorum. Belki her eve değil ama bu eve lazımsın sen.

Şimdi burada olsan, bilgisayarın başında oturup zaman geçiriyor olacaktın. "Babaanneme gidiyor muyuz?" diye sorana kadar belki tek kelime konuşmayacaktık. Bütün bu süreçte evde bulunmak dışında bir varlık belirtisi göstermeyecektik. Pek çok kişiye tuhaf gelebilir ama bu bizim için yeterli olacaktı. Çünkü kıç kıça olsak da kendimize ait alanlarımızda, kendi hayatlarımızı yaşıyor olacaktık. Olması gerektiğini düşündüğüm gibi.

Ben hep yalnızdım. Senin aileye katılman bunu değiştirmemişti. Tek başıma kalmam her zaman mümkün olmasa da içimde kendime ait bir oda hep vardı. Anlayacağın, kendi uyumsuzluğumda kavruluyordum. Seni hiç kıskanmamış olmam belki de bu yüzden. En çok kavga ettiğimiz zamanlar, hormonlarımdan ileri gelen tahammülsüzlüğüm ve büyük ölçüde de yalnız kalma ihtiyacımı karşılayamamamla gelişiyordu. Sonra kavgalarımız bitti. Birbirimize müdahale etmediğimiz ama gerektiğinde birbirimizin yanında olabildiğimiz günlere geçtik. Senin ne kadar değerli olduğunu o zaman gördüm ben. Kesinlikle kaybedince anlamak değil bu. Ben o dönemde insan olarak değer verdiğim bir kardeş kazandım ve seni sevmeye başladım. Şimdiyse yokluğunu derinden hissediyorum.

Bunu kimseye, annem ve babama bile anlatmak beni rahatlatmayacak. Daha doğrusu, hiç işime yaramayacak. Hepimiz seni kendimize göre özlüyoruz. Bazı şeyler var ki, sadece özne ve nesne arasında gerçek anlamını kazanıyor. Bu da onlardan biri.

Şimdi sen orada, hiçbir alakanın olmadığı bilmem kaç tane adamla 7/24 birliktesin. Herkesle aynı kıyafetleri giyiyor, aynı kurallara uyuyor, hemen hemen aynı emirlere itaat ediyorsun. Birey olmanın güzelliğini büyük ölçüde kaybettiğin bir penguenler dünyasında gibisin. Ben hiçbir zaman, öğrenciyken bile, şu anda içinde bulunduğun durumu bu şiddette yaşamadım. Ama inan bana nasıl olduğunu biliyorum. Bireyselliğine saygı duyulmayan, isteklerinin ve ideallerinin ya saçma bulunduğu ya da önemsenmediği, tek tip insanların yaratılmaya çalışıldığı bir toplumda yaklaşık 30 yıldır yaşıyorum. (Babam duysa hemen muhalefet ederdi buna da.) Benim gibi üşengeç birinin konuşmayarak, odasına kapanarak, genel tabirle "yabani" olarak bu duruma tepki vermesi hiç tuhaf değil. Ne var ki, sen benim gibi değilsin. Kendine göre yaşama, uyum sağlama ve keyif alma yöntemlerin var.

Bunu bildiğim ve öyle bir ortamda bile karakterini gerektiği gibi ortaya koyacağına inandığımdan senin için hiç endişelenmedim ben. Yine de bir asosyal abla tavsiyesinde bulunmak istiyorum: Olur da çok sıkılırsan, direnme. Bu deveyi ya güdüyorsun ya da güdüyorsun. Hepsi geçici. İhtiyaç duyduğun zaman saklanıp dinleneceğin odan askeriyede değil ama içinde. Kalabalıktan bunaldığın zaman direnme ve o odayı kullan.

Sen Emre, en çok değer verdiğim insanlardan birisin. Buna "sen de benim için öylesin" gibi bir cevap vermen gerekmiyor. Hiçbir cevap veya karşılık vermen gerekmiyor. Sadece benim için ne ifade ettiğini bilmeni istiyorum. Çok değerli olduğunu bil, bu kadarı benim için yeterli.

Seni uzaktan da olsa, kollarımı kocaman açarak ve kemiklerini kıracak kadar sıkarak kucaklıyorum. Önümüzdeki günler için sabır ve kolaylık dilerim.

Hoşça kal kardeş.

Hiç yorum yok: