cadı gergindi. sanki sandalyede değil, diken üstünde oturuyordu. üstüste attığı bacaklarından birini sürekli sallıyor, bu hareketi nedeniyle titriyor gibi görünüyordu. külü iyice uzamış sigarasını tuttuğu elinin başparmağı ağzında durmaktan hamurlaşmış, tırnakları kemirilmekten iğrenç bir hal almıştı. masanın üzerindeki dirseği aynı noktada durmaktan düzleşmiş gibiydi.
cadı bir telefon bekliyordu. cadı beklemekten nefret ediyordu.
çalan telefonla yerinden sıçradı. panik içinde telefonu aramaya başladı. masanın üzerinde, gözünün önünde durduğunu farkettiğinde okkalı bir küfür savurdu ve telefonu açtı.
"buldun mu?"
"neyi buldum mu?"
"sen... ahh, tatlım, boşver. şu anda bir telefon bekliyorum, sonra konuşalım."
"tamam, hoşç..."
"görüşürüz."
evet, elbette kaba bir davranıştı ama şu anda cadının kibarlıkla harcayacak vakti yoktu. kurbağanın kırılan kalbini daha sonra da onarabilirdi.
kendisi mi arasaydı? ne diyecekti ki? yine de odanın içinde dört dönmekten daha iyi değil miydi? düşünmekten, kafasında olasılıkları hesaplamaktan başı ağrımaya başlamıştı. dikkatini bir şekilde dağıtmalıydı. aklı başka yerde olduğu için kitap okuyamıyordu. denemiş ve bir paragraf bile anlamamıştı. televizyon izleme denemesi kumandayı duvara fırlatmasıyla sonuçlanmıştı. hiçbir şeye odaklanamıyor, giderek daha fazla sinirleniyordu. kendini bıkkınlıkla yatağa bıraktı. tavanı izlerken kendi kendine konuşuyordu.
"bak ben sana söyleyeyim, insanlar böyle böyle deliriyorlar beklerken. işi gücü olan insan kendi kendine konuşur mu hiç? konuşmaz. ben ne yapıyorum? kendi kendime konuşuyorum. demek ki neymiş? beklemenin de beklentinin de taaa bir tarafına koyayımmış. çalmayacak mı lan bu telefon?!"
telefon çaldı. kurbağa "cevap geldi mi?" diye soruyordu. cadı "cevap gelmedi de işin yoksa sen gelsene," dedi, "çok gerginim ve pek iyi davranamayabilirim, hatta olmayan bir şeyden kavga bile çıkarabilirim ama yanımda olman iyi gelecek herhalde." kurbağa mırın kırın etmeye başladığı zaman cadı sinirlenip "gelmeyeceksen telefonu niye meşgul ediyorsun?!" diye çıkıştı ve öfkesi yüzünden kısa bir özür dileyip kapattı.
ding dong!
"hah! şimdi sıçtık!" dedi cadı. ayakları geri geri giderek kapıya yaklaştı. biraz bekledi. kedi adımlarıyla biraz daha yaklaştı. durdu. belki yeteri kadar oyalanırsa kapıyı açması gerekmeyecekti. bir cadının süpürgesine atlayıp dolaşmaya çıkmasından doğal ne vardı ki? kapı yerine arka taraftaki pencereyi de kullanmış olabilirdi pekala.
ding dong!
beklemeliydi. bekleme kavramından bir kez daha nefret etti. endişeyle nefes alıp veriyordu. minik adımlarla kapıya biraz daha yaklaştı, sessizce kulağını dayadı. kapının diğer tarafında da benzer bir sahnenin yaşandığından şüpheleniyordu. çıt çıkarmamalıydı.
uzaklaşan adımları duydu. kapıya dayanan ev sahibi cadıya daha fazla bekleyemeyeceğini söyleyecekti muhakkak. cadı da aramayı beklememeli, yapmalıydı.
"alo! sabahtan beri aramanızı bekliyorum! beni ilgilendirmez! ne demek vaktimiz olmadı?! prenses elmayı yedi mi? yedi. uyudu mu? uyudu. benim işim burada biter. siz artık tabuta mı koyarsınız, üstüne çıkıp kendisine mi koyarsınız beni ilgilendirmez! paramı hemen istiyorum! ev sahibi kapıya dayandı, sizin yüzünüzden kirayı ödeyemedim! sizin ödeme alamamış olmanız beni ilgilendirmez! ya on dakikaya kadar paramı getirirsiniz ya da sizden sote yapıp ev sahibine ziyafet çekerim, kıç kadar evinizi de karıncalara satarım!"
telefonu öfkeyle kapadı. yeni bir bekleyiş başlamıştı.
4 yorum:
dev prenses ve yedi normaller
sevgili günlük,
hayatımda karşılaştığım en tuhaf olay bugün başıma geldi. kira eşek kadar olduğu için 6 arkadaşımla paylaşmak zorunda kaldığım öğrenci evimize dev bir kadın geldi. söylediğine göre prensesmiş ve adı pamukmuş. bana yazıyor gibi geldi açıkçası; bence yarım akıllı bir sırık. hırvat kökenli olduğundan şüpheleniyorum, boyu anormal. oysa kendisinin görünümü normalmiş gibi bize cüce diyor.
salak! elazığlıyız biz, boy ortalamamız da 1.65m ki bizim topraklarda normaldir bu. kendisine baksın deve.
bizim öğrenci evindeki son kullanma tarihi geçmiş yoğurdu yediğinden beri horluyor yan odada. kimbilir ne zaman uyanacak, uyutmuyor da beni, of ya.
Uyumadan "sinirli" dedi bir de bana. Kendisi yüzünden sinire kestim, hayret bir şey!
Neyse, calculus çalışmam lazım, hoşçakal günlük.
hahahahahahahaha! sabah sabah güldürenlerin bol olsun!
HAAHHAHAHAHAHAHAHA nefis bu, cadının değil de, cücelerin bakış açısında. aslında cadıyı kiralayanların cüceler olabileceğini düşünmüştüm bi ara :)
hala cüce diyorsunuz ya, hayret bişey! cüce yok, no spoon. kavruk belki biraz, daha ötesi değil.
ama çok doğru, pamuğun elmasına ilaç katıp uyutan bu yediliden biri neden olmasın! hatta belki de cadı hiç yoktu?
buyrun, yanlış bilinen gerçekler serisi :)
Yorum Gönder