konuyu kısaca şöyle özetleyebilirim:
insan öleceğini öğrendikten sonra beş aşamadan geçer. bunlar;
1. "yeaaa yok öyle bir şey" denilen reddetme,
2. "sizin yüzünüzden oldu hayvan herifler" denilen öfke,
3. "allaaaam sigarayı bırakayım, sen de bana 4 yıl daha ömür ver" denilen pazarlık,
4. "resmen tarrağa yan bastım hacı, bundan sonra yemek yemenin de anlamı yok" denilen depresyon,
5. ve son olarak "ölüyorum, evet, vasiyet falan yazayım bari" denilen, artık yumurtanın da kapıya dayandığı kabullenme aşamaları oluyor.
ben de bunları birey, türkiye gibi bir ülke ve dünya gezegeni şeklinde üç bakış açısıyla inceleyebilirim. böylece kişisel bakış açısı, fiktif siyaset ve bilim kurgunun iç içe geçeceği, gerçek olmayan ama gerçekçi olabilecek bir kitap yazabilirim.
hatta belki siz sayın okurlar, bu kitabın gelişimine tanıklık edebilir, bazen katkıda bulunabilirsiniz. kitapçılarda aynı konuda benim yazmadığım bir kitap görürseniz de söyleyin, yazarını bulup ağzını burnunu kırayım.
artık burada belgelediğime göre yazmam gerekiyor yoksa kaypaklık olur, değil mi?
7 yorum:
Allah Allah, ben sana bilmemkaç sene önce kitap yazmanla ilgili birşeyler söyledim diye hatırlıyorum. Belki o zaman zamanı değildi, bilemem.
Neden ölüm üzerine peki? Çok kısır bir konu yani, ne bileyim. Gerçekten o safhadan geçmeden, o durumu hissetmeden ve bilmeden fazla atıp tutmak gibi olmaz mı? Atıp tutacaksan fantastik yahut bilim-kurgu yazsan? Sonu ölüm olan şeyi halihazırda yaşamaktayız. Açıkçası bana pek ilgi çekici bir konu gibi gel(e)miyor. Ölen değil de öldürenlerin var olduğu bir kurgu çok daha başarılı olacaktır diye düşünmekteyim; her zaman öyle olmuştur. Bu yüzden Van-Damme filminden sonra insanlar kendilerini daha iyi hissederken "The Bridge" gibi filmlerden sonra dünyaya karşı yorgun bir karaktere bürünürler.
Bu konuyu yüz yüze konuşmalıyız evet...
ölüm üzerine değil aslında, işlerin boka sarmaya başladığın andan itibaren yaşanan süreç üzerine. mesela siyaset kısmını osmanlı'nın gerileme ve yıkım dönemleri olarak görebilirsin mesela. tabi anlatacağım şey o olmayacak ama mantık böyle gibi. bireysel olan bölüm dışında tamamen yaşanmamış bir şey yok, ülkenin ve dünyanın geçirdiği süreci hepimiz yaşıyoruz. sonunda ölüm gibi bir şey olacak mı bilmiyorum, olmaz sanırım.
senin dediğin gibi halihazırda yaşananlar üzerine düşünceler, uydurduğum öngörüler ve birikim diyebileceğimiz geçmişten örnekler gibi düşün bunu. bugün ölümü de başlıktan çıkardım zaten. :)
bu arada, o bahsettiğim beş aşamayı ben uydurmadım, "five stages of grief" olarak elizabeth kübler-ross tarafından ortaya atılmış, "on death and dying" diye bir incelemeye konu olmuş. ölüm en uç noktası olsa da olay ölüm değil aslında.
Şimdi işin şekli değişti işte. Olay daha ziyade bir "yol hikayesi"ne dönüyor ki, bu durum çok daha eğlenceli oluverdi :)
birey, ülke ve dünyanın yanısıra halihazırda yokolmuş bir kavim de olur gibi geldi bana. inkalar ispanyolların geldiğinden haberdar olunca yaşamışlardır bu 5 evreyi.
1. yok yaa, biraz altın veririz giderler (kraliyet)
2. siz tanrıları kızdırdınız o yüzden oldu deyyuslar (rahip sınıfı)
3. hemen kurbanları hazır edelim, arayı düzeltelim!
4. gitti güzelim ülke, şahane ortamımız
5. kitabeleri hazırlayın
sevgili onur bilgi, ben ara sıra yazılası fikir bulsam da sen yazsan? zaman yok, içimden gelmiyor falan dersin herhalde. ve fakat neredeyse yazman için seni işten çıkarıp ailece bakımınızı üstleneceğim, o kadar güzel okunan şeyler çıkıyor senden.
bakımı üstlenme işini konuşalım hemen, tekliflere açığım :)
Yorum Gönder