27 Ekim 2011 Perşembe

yedik onu biz.

bu yazının başlığı "duble vergi, duble yol" da olabilirdi. tahmin ettiğiniz gibi konumuz 1999'dan beri toplanan deprem vergilerinin nereye gittiği. bunca yıldır devlet elini cebimize soktuğunda sessizce küfür ediyorduk. van depreminde yaşanan trajedi ve ardından gördüğümüz yetersizlik sonucunda açık açık eleştirmeye başlayabildik. bu konuda bir arkadaşım "halkın 11 yıl boyunca verdiğini sandığı bir şeyi, üç günde birleşip yeniden toplamasına deprem vergisi denir" demiş.

şimdi ilk şoku atlattığımız için rasyonel beyin yine devreye girmeye başladı, sorular yükseliyor. insanlar sosyal ve asosyal medyalarda bunu sorup duruyorlar. devletin resmi televizyonu trt, daha soru gelirken sağ kanattan defansa yöneliyor ve nazikçe teşekkür ederek golü engellemeye çalışıyor. ama kale kabak gibi ortada, kaleci herkesin başka tarafa baktığını teyit etmek için etrafı inceliyor ve beklenen son gerçekleşiyor. haber videosu artık facebook ağlarıyla buluşuyor.

bu kadar soru yükselince maliye bakanı açıklama yapma gereği duyuyor. "biz sizin deprem için ödediğiniz vergileri depremle ilgili güçlendirme ve telafi çalışmalarına harcamadık, bunun yerine sağlık, eğitim, duble yollar ve demir yolları için kullandık" diyor. çünkü biz zaten deprem bölgesinde yaşamıyoruz. çünkü biz 12 yıl önce şehirleri dümdüz eden, kurtarma, yardım ve telafi çalışmalarında yetersiz kaldığımız bir depremle karşılaşmadık. 12 yıl önce olan şey ders yerine vergi almamız gereken bir durumdu.

tabii sonra insanlar başka bir şey de soruyor. diyorlar ki, "deprem vergisini bunlara harcadınız, onun dışında aldığınız vergilerimiz ne oldu peki?"

bu sorunun üzerinde özellikle duruyorlar; çünkü türkiye'de herkes kusursuz sağlık hizmeti alsa (en azından devletten korkup özel sigorta şirketlerine para yedirmeyecek kadar), eğitim parasız olsa (hatta parasız eğitim isteyenler 18 aydır hapiste yargılanmayı bekliyor olmasa*), memleketin tüm okulları ve her okulun eğitimi aynı kalite standartlarını karşılasa, o çok övünülen duble yollar doğu'da saatlerce çamurda yürüp okula gitmeye çalışan çocukların işine yarasa belki herkes "aferin, helali hoş olsun" diyecek. ama diyemiyoruz. "helal etmiyorum" demenin de bir işe yaramadığını görüyoruz. ve ben merak ediyorum, devlete bu ek vergilerle ilgili dava açsam ne olur acaba?

konuyla ilgili daha aydınlatıcı bir yazı şurada bulunuyor. hangi haracın hangi isim altında kesildiğini merak edenler buyursunlar.

* bunlar olurken deniz feneri hırsızlarının 3 ay içeride kalıp "tutuklamaların cezaya dönüştüğü" gerekçesiyle sessiz sedasız serbest bırakıldığını biliyor muydunuz?

bir diğer gündem maddemiz olan "yaşarken diktatör, ölünce badem gözlü" addedilmiş kaddafi'ye kısaca değinmek istiyorum. yine facebook'ta kaddafi'nin nasıl bir diktatör olduğunu anlatan bir video dolaşıyor. bu videoyu libya halkının nankörlüğünün bir göstergesi olarak yorumlayanlar vardır mutlaka. ben bunu sonradan olanları da göz önünde bulundurarak libya halkının bağırsaklarında birikmiş gaz şeklinde yorumluyorum.

videoda yer alan, libya halkının bolluk ve bereket içinde yaşadığını anlatan veriler kaddafi'yi daha az diktatör yapmıyor. maddi refaha rağmen bu halkın kendi kararlarını alabilen, demokratik bir toplum olduğunu söyleyemeyiz. ama görüyoruz ki adamlar zaten demokrasi falan istemiyormuş. hatta savunmasız kalmış yaralı bir adamı vahşice linç etmeleri kendilerinin de insaniyet açısından, kendi insanını gözünü kırpmadan öldürebilen kaddafi'den daha üstün olmadıklarını gösteriyor.

o zaman, madem devrimi özgürlük için yapmadınız, kimin gazına geldiniz de böyle ayaklandınız diye sormak sanırım çok yanlış olmaz. madem böyle medeniyetten nasibini almamış bir sürüydünüz, ne diye çobanınızı öldürüp kendinizi kurtlara teslim ettiniz? bu kadar kan boşuna mı aktı?

hayır, boşuna akmadı. en azından kanla beslenen petrol ve maden çıkarma şirketlerinin, bankaların, inşaat firmalarının, çeşitli marka zincirlerinin libya'ya giriş vizesi olarak çok işe yaradı. aldıkları gazla diktatörlük sonrası rejim için hiçbir hazırlık yapmayan, ırak ve somali örneklerinden hiç ders almayan halk bu ani geçişin sonuçlarıyla henüz karşılaşmış değil. yargısız infaz ettikleri kaddafi'nin yerine avrupa ve amerika geçtiğinde, "biz bu devrimi neden yapmıştık ki?" diye düşünmek için belki de çok geç olacak.

bu doğrudan erdoğan'ı eleştiren bir yazı olmayacaktı ama onun kaddafi kadar bile sevilecek bir yönetici olmadığını söyleyerek bitirebilirim. ileri demokrasiyle alttan alta faşoluğun yolunu yapan, büyüdüğünü belirttiği türk ekonomisinin halka etkisi konusunda "büyük diktatör" kaddafi'nin yanına bile yaklaşamayan başbakan, bu halkın gözünün açılmasından kork. kalan %50 aynı tas, aynı hamam devam etmememiz için elinden geleni yapıyor.

Hiç yorum yok: