korkunç bir geceydi. gözlerim yaşarana kadar gülmem korkunçluğunu azaltmıyor. alkollü olmam belki biraz daha beter ediyor. ama tanım tek.
masada ikisi evli, biri nişandan dönmüş, biri hayatının sevgilisini bulamamış dört kişi vardı. evli olanların birer doktoru vardı. direkten dönenin ayrılma sürecinde olmuştu. bir zamanlar evlilik hayali kurmuş, şimdi mutlu ya da mutsuz olmayan, içmemek için kendini spora veriyordu.
çok güldük. evlilerden biri zaten hep çok gülerdi, lisedeyken bile. kimse onun bir sorunu olduğunu farketmezdi. şimdi de eşi farketmiyordu mesela. boşanmalarına ramak kalmıştı ama farketmiyordu. çünkü ortada boşanacak bir neden yoktu. aslında bu kızın gülmek için de bir nedene ihtiyacı yoktu. aralarında en enteresan olan da oydu. bilmese de tam bir varoluşçu. tam bir akıl hastası.
en son kim bilir ne zaman gördüm bu insanları. hepsi üniversite arkadaşlarım. gece biterken psikolojik çözümlemeler yapıyordum. tabii hiçbir çıkış yolu sunmadan. yok ki öyle bir şey. benim çıkış yollarım var. benim için geçerli. boşan derim mesela. tatile çık derim. geri dönme derim. öl derim. o uçağın kapısını zorla biraz, senin gibi olanları da kurtar derim.
bu sadece bir gece. diyorum ya, kim blir kaç yıl sonra gerçekleşen bir gece. dolmuşta kaçışın güzel hallerinden into the wild'ın müziklerini dinlerken onlardan kaçmak istiyordum. benim insanlarım değil onlar. durup dururken aklıma gelmiyorlar. özlemiyorum. ama birkaç saat içinde böbreklerimde toplanıyorlar. çok ilginç bir şey sunarlarsa orada taş oluyorlar. sabah uyanıp işeyince geçmiyorlar. ama bunlar geçer herhalde. çünkü ben ilişkileri hep kötülemişimdir. neredeyse kendimi bildim bileli. koluma "ego" yazdırmadan çok öncesinden beri. derim ki hep, "sizin normal bildiğiniz ilişki, normal saydığınız evlilik, size öğretildiği gibi değil."
yok, bu benim takıntım değil. gecenin konusu buydu. ilişkiler ve sonrasında gelen evlilik. ya da birden gelen evlilik. evliliğin ardından gelen mutsuzluk. yo yoo, öncesinden beri süren mutsuzluk. ilişkilere taşınan, onların iliğini kemiğini kurutan mutsuzluk. kariyerlerinde başarılı olan insanların başkalarıyla başarılı olamamaları. "başarılı olmak da ne demekse?!" değil, mutsuz olmaları. hayatın mutsuz geçirilemeyecek kadar uzun olduğunu idrak edememeleri. hayatta başarılı olamamaları. en azından şimdilik.
ben ne yapıyorum bu arada?
"o bir gerçek değil, bakış açısı" diyorum.
"hayır efendim, bu sadece senin görüşün, genelleme yapamazsın" diyorum.
"bunu bir eleştiri olarak alma, merak ettiğim için soruyorum" diyorum.
"nasıl oluyor, anlamıyorum" diyorum.
"saçma sapan konuşma" diyorum.
"maslow onu çoktan söyledi" diyorum.
"basitçe anlatmak gerekirse..." diyorum.
"böyle hissetmesinin nedeni x, çünkü durum y, bunu değiştirmek için z gerekir ama o çok zor ve bu konuda yapacak bir şey yok" diyorum.
demesem de "kaçamazsın, saklanamazsın" diye düşünüyorum.
aslında yapacak bir şey var. her zaman vardır. ben karamsarım ve bunu gerçekçilik olarak yutturabiliyorum. gerçek saydıklarımı herkesin gerçekleriymiş gibi gösterebiliyorum. inanmamalarını, beni yalanlamalarını istiyorum.
bu gece konuştuğumuz sorunları çok daha gençken çözdüm. belki şanslıydım. belki başka bir şey vardı. "sen hiç psikoloğa gittin mi?" dediler. ben daha o zaman orta okuldaydım. maslow piramidinde yükselecek kadar şanslıydım. ama anlattıklarını yaşadım. onlar anlatırken hissettim. yanlarından ayrıldığımda devam ettim. biraz daha birebir konuşsaydık kaç ay emzirildiklerini bile söyleyebilirdim.
bunlar sadece birkaç saat, kalabalık bir ortamda oldu. sırf bu yüzden bile korkunç bir geceydi. tüm kahkahalara rağmen. daha fazlası mideme oturacaktı.
diğer yanda 30 yıl var. birebir zamanları var. anlamaktan öte, paylaştığım bölümleri var.
yalnız olma isteğimde haksız mıyım ben şimdi?
2 yorum:
ne acaip kadinsin. tanimak istiyor insan.
eheh... o hepimizin acayipliği efendim, we are all mad in here. :)
Yorum Gönder