öyle bir haberlere bakayım derken gözlerim doldu be.
benim ne bu pastaneyle ne de profiterolüyle ilgili bir hikayem var, hepi topu iki kere gitmişimdir. profiterol için tünel'deki lebon'u tercih ederim. hem daha lezzetli hem de çatal yerine kaşık kullanınca çikolata sosunu sömürürcesine yemek mümkün oluyor.
ama inci de benim ilk profiterolümün çok daha öncesinden beri orada duruyordu. emek sineması ve rebul eczanesi gibi bir şey o. hatta atlas pasajı ve st. antuan kilisesi gibi. bunlar starbucks'ların ve topshop'ların aksine, hep beyoğlu'nu beyoğlu yapan şeyler(di). anılarıma asıl ev sahipliği yapan şişe kapandığında böyle üzülmemiştim.
istiklal caddesi'ne çok bayılmam ben. ne kadar kalabalık olduğunu düşündükçe ayaklarım daha da geri gider. ama oraya adım atınca da inci pastanesi'nin vitrinine şöyle bir bakamadan demirören alışveriş merkezi'nin önünden geçiyor olmak koyacak be usta.
şu gitmesek de görmesek de bizim olan yerler var ya... tarih diye bildiğimiz o yerlerin sözde modern şehirciliğe kurban gitmesi içimi buruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder