bilirsiniz, belgeseller ne kadar korkunç gerçeklerden bahsederlerse bahsetsinler, güzel yazılmış bir roman ya da schindler'in listesi gibi bir film kadar iç parçalayamazlar. bildiğin gibi değil de böyle bir kitap. yer yer dehşete düşürecek çirkinlikte gerçekler anlatılıyor, moral bozuyor ama öyle soğuk ki yüzüne çarptığı tokat, hissedip de ağlayamıyorsun. en azından bendeki etkisi bu şekilde. siz okusanız parçalanır mısınız bilemem.
şimdi benim yaşlarımda olan insanlar nasıl meydanlarda toplanıp dövüldüklerini, ailelerinin ve akrabalarının nasıl öldürüldüğünü, köylerini terketmeye ve kamplarda yaşamaya zorlandıklarını, eğitimsizliklerini, hangi şartlar altında dağa çıkmaya karar verip neden gitmediklerini anlatıyorlar. aşiretlerden, fakirlikten, bunların üstüne binen devlet-pkk-hizbullah savaşlarından bahsediyorlar. benim hiç yaşamadığım, über travmatik durumlar.
milliyetçi bir anne ve kardeşe sahip olmama rağmen benim hiç kürt antipatim olmadı. ölen kişi ister dağdaki gerilla olsun, ister ordudaki türk, ister sokaktaki ermeni, ister hopa'daki eylemci; hepsine mesafem aynı. bazılarının isimlerini gazetede okuduğum için biliyorum, bazılarından o kadar bile haberim yok. nihayetinde yakınım olmadıkları için hepsi gözümde "insan" sınıfındalar, başka bir özellik yükleyemiyorum. öldüklerinde üzüntüm basit bir "tüh" olarak kalıyor, bir istatistikle ne kadar empati kurulabilirse o kadar. yaşayanlara mesafem de aynı. ilk öfkeyle burada aman efendim başörtüsüne izin verilmemiş, vay efendim sınava yine katakulli sokmuş diye yazıyorum ama etkisi kendi başıma gelmiş gibi unutulmaz ve affedilmez değil. ben bu tutku eksikliğimi normal ya da anormal olarak adlandıramıyorum, belki aranızda bu cümlelere, özellikle şehitler konusunda, "insan mısın ulan sen?!" tepkisini verenler vardır. amacım kesinlikle "büyütüyorsunuz" demek değil, sadece ben çok küçük yaşıyorum. hissizlik bir seçim değil, ne yapayım?
ama hak hukuk konusunda kafam karışık işte. dağdaki gerillanın nasıl bir travma sonucu oraya çıktığını, neden kana susamış bir şekilde saldırdığını öğrenince "sen bu seçimi yaptığın için %100 haksızsın ve ölmeyi hak ediyorsun" diyemiyorsun. en azından ben diyemiyorum. mesela türk askerinin de o bölgeye istemeden gittiğini, öldürmeye zorlandığını, aslında suçsuz olduğunu düşünürdüm. ama türk ordusunda da kana susamış, kürt öldürmeye can atan kafatasçılar yok mu? 80'lerde gerillayı paramparça etmek için panzerin arkasına bağlayıp saatlerce sürükleyen caniler yok mu? bunların hiçbirini görmedim. ya duydum, ya okudum. ama bu bile hayli kafa karışıklığına neden oluyor...
belirtmem gereken bir konu var: pkk'yı ve yöntemlerini savunmuyorum, savunamam. insanların ve toplumların haklarını aramasını doğal ve gerekli görsem de iş teröre gelince kafa karışıklığım gidiyor, çizgimi çekiyorum. (başka türlüsü olabilir miydi diye düşününce aklıma amerikan zencileri geliyor. çok yanlış bir benzetme de olabilir, emin değilim, ama insan yerine koyulmayan ve sistematik olarak katledilen kölelerin artık toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmesi, eşit şartlarda yaşaması bu iş terörsüz de halledilebilirdi izlenimi yaratıyor.)
aldığım haberlere göre ece temelkuran'ın da kafası karışıkmış, hilal kaplan eski ve yeni yazıları arasında bir karşılaştırma yapmış. yaptığı alıntıları onun gibi yorumlayamadım, bunun tek nedeni de ece temelkuran sevgim değil. aynı şekilde yorumlayamadım çünkü ece temelkuran'ın genelleme yapmak yerine daha küçük gruplardan bahsettiğini düşündüm. link'ini de verdim ama ufaktan burada da incelemek istiyorum.
"Zalimler ellerimi kelepçeye vurdular, aşiretime haber verin. 'Zalimler' dediği JİTEM oluyor yani." Oysa, geceleri yollarda BMW cipler geçiyor, dağların ortasında kat kat yükselen Akmerkez yavrusu alışveriş merkezleri önünden. Rakıyla bileylense de öfke, "ticaret" devam ediyor. Ham uyuşturucunun şişe geçirilip içilenine "dilyak", mangala konulanına "okka" deniyor. Hizbullah, iki-üç ay önce, düğünlerde kadınlı erkekli, halay çekilmesin diye birilerine işkence ediyor."
Yani "Zalimler" diye JİTEM'e diyorlar, OYSA bu Kürtler BMW ciplere bile biniyorlar, AVM'lerde dolanıyorlar; üstelik uyuşturucu müptelalığı, irtica baskısı, ne arasan var. Daha çok Batı'da oturan Milliyet okurunun "JİTEM oysa" paragrafından çıkarabileceği sonucun "Bunları anca JİTEM paklar"dan öte olduğunu düşünen varsa beri gelebilir."
genelleme yaparak bakarsak, bölgede yaşayan bütün kürtleri anca jitem paklar, ölsün ibineler diye düşünürsek ece temelkuran'ın yanlış bir şey söylediğini kabul etmek gerekir. bahsi geçen topluluğu küçültüp uyuşturucu ticaretiyle zengin olan, aşireti tarafından el üstünde tutulan, hizbullah'a destek olan ve yaşadığı yerde kendi insanını ezen bir hale getirirsek... istanbul'daki arkası sağlam, dinci (dinini sosyal statü için değil, din olarak yaşayan müslümanlar alınmasın lütfen), yasa dışı işlerle zengin olan örneklerini birebir olmasa da biliriz. yok mu bunlar doğu'da da? istanbul'da bu tip adamların olduğunu bildiğimiz halde bütün bir türk milletini zan altında bırakmaya çalışmıyorsak, neden bu yazıdan ece temelkuran'ın "bütün kürtler şerefsizdir" dediği anlamını çıkaralım ki? belki de ece temelkuran'ın kafası karışık değildir, hilal kaplan onun anlatmak istediği gibi anlamamıştır. belki de ben fazla iyimserim, bu da bir ihtimal.
yazıdaki diğer örnekleri de inceleyip daha fazla uzatmak istemiyorum. kafa karışıklığımı yazmak istedim sadece, taraf tutamadığımı, empati kuramadığımı, belki biraz da bazı konularda genelleme yapmanın yanlışlığını. çözüm önerisi elbette yok. ne taraf ne de tamamen tarafsız olabildiğim konularda "eeaaa bence silahlar bırakılsın, barış çok güzel bir şey, mesela eğitim şart yani" gibi sığ sığ konuşmalar yapıp kendimden utanmak istemiyorum.
2 yorum:
silah, her iki tarafın da faşizan tutumuna set çekmesiyle bırakılacak gibi görünüyor bana. işin garibi ben hiç istemediğim halde ve hiç arzu etmeyeceğim kadar empati kurabiliyorum. ölen askerler için de, dağdaki gerilla için de. iki taraf da fena halde sömürülüyor, duygularıyla oynanıyor ve kullanılıyorlar. ve bu kullanılma durumu haklı sebepler üzerinde yükseliyor. böyle olunca da sular durulmak bilmiyor doğal olarak. hak, hukuk, insan hakkı.. kimse objektif olamadığı sürece esamesi okunamayacak kavramlar olarak varlar ancak. jitem'i ya da özel harekat timi'ni asla onaylamadım, onaylamayacağım. tıpkı pusuları onaylamadığım gibi. kürt, türk, ermeni ya da arap olmanın insanın varoluşunda bir etkisi olmayacağını düşünmeye devam edeceğim. tıpkı hepsine insan olabildikleri kadar değer verdiğim gibi.. birbirini dölleyen acılar bunlar, ne kadar konuşsak dinmeyecek. son sözü hep ipleri ellerinde tutan gölge suretler söylemeye ve kimse söylenenler harici arştırıp kendi fikrini oluşturmaya başlamadıkça da bu sorun çözülmeyecek.
bu yorumun üstüne tarafımca söylenecek bir şey yok. bunun yerine konuyu dağıtır, senin blogunu keşfetmemi sağladığın için teşekkür ederim.
Yorum Gönder