19 Mayıs 2010 Çarşamba

geçiştir

- ama sen şimdi geçiştirmek için gelirim diyorsun.
- evet, kesinlikle! :)


aylardır görüşmediğim arkadaşlarım var. oldukça uzun süredir tanıdığım insanlar. akıllarına beni görmek geldiğinde haftada en az bir kez arayan, birbirine benzer bahanelerle reddedilen, buna rağmen ısrarlarından 3-4 ay vazgeçmeyen insanlar. sonunda beni evden çıkarmayı başarıyorlar. nedenini hiç anlayamadım. ben kötü bir arkadaşım. arkadaşlıklar "kaçan kovalanır" mantığıyla yürümemeli.

sıkıntıdan ya da beslenmek için, hayatındaki bir avuç insanın dışında birileriyle de görüşmeli belki. misal, ben beslenmediğim için yazamıyorum ve çizemiyorum. aklım küçücük kaldı. hayal gücüm (daha doğrusu muhayyilem) ile birlikte kelimelerim azaldı. hikayelerim kayboldu. bundan rahatsızım elbette. ama iletişim kurmaya çalışmak kadar değil.

sevdiceğin bir paranoyası vardı. onunla birlikte olmadan önce çok daha sosyal, o sergi senin, bu tiyatro benim, böyle bir bohemlik, bir sosyal kelebeklik içinde olduğumu; ilişki başladıktan sonra onun asosyalliği yüzünden eve kapandığımı sanıyordu. ne büyük yanılgı. yine böyle zorla evden çıkarıldığım bir zamanda tanışmış, iş toplantısı münasebetiyle buluştuğumuzda kaynaşmıştım oysa onunla.

and then there's those other things
which for several reasons we won't mention
everything about 'em is a little bit stranger, a little bit harder
a little bit deadly


dün gece itibariyle alkol yine eski yerini aldı. o bir avuç insandan fazlasıyla birlikteyken oluyor böyle. hoş değil. sıkıcı. besleyici? sanmam. yalnız artistlik yaptığım embesil zamanlarda yalnızlıktan şikayet etmiştim. trend böyleydi. sonra büyümüşüm.

bunu yazmak bile ne kadar saçma.

- nereye gidiyorsun?
- eve.
- bir bira içelim mi?
- içmeyelim.
- matkap yiyelim?
- ı ıh.
- zımba?
- yok, istemem.
- bira içelim?
- eve gideceğim.
- göt.
- evet.

Hiç yorum yok: