9 Mayıs 2011 Pazartesi

Bir gün

Ülkenin başbakanına suikast düzenlendiği gün seçim yakındı. Meydanlar tıklım tıklımdı. Bayraklar, alkışlar ve daha fazlası vardı.

Ülkenin başbakanına suikast düzenlendiği gün bir çift geçiyordu miting alanından. Erkeğin eli kızın belinde, ara sıra öpüşerek, bol bol gülüşerek. Biraz aşktan, biraz biradan sarhoş, vaatleri umursamadan.

Ülkenin başbakanına suikast düzenlendiği gün bir el silah sesi duyuldu. Alkışlar çığlıklara dönüştü, tezahuratlar arbedeye. Aşık gençler hemen telefonlarını çıkardı. Kameralarıyla kalabalığı ve çatıları taramaya başladı. Kaçan birini görürlerse, onlar görmese bile objektife takılan bir şüpheli olursa kaçırmamak ve polise teslim etmek için. Onlar iyi çocuklardı ve yaşam hakkına saygı duyuyorlardı. İster başbakan olsun, ister dilenci, birinin hayatı tehlikedeyse ona yardım etmeye, mümkün olursa, suçluyu adalete teslim etmeye çalışırlardı. Polise telefonlarını vermek için gidip iki günlerini sorguda geçirince bile insanlıklarını kaybetmediler.

Ülkede başbakana suikast düzenlendiği gün diğer partilerin genel başkanları geçmiş olsun dileklerini ilettiler ve bu aşağılık olayı lanetlediler. Bazıları içten, bazıları gereklilikten. Bazıları bir an olsun başbakanın yanından ayrılmadı. Bazıları ziyaretin ardından, kapalı kapılar ardına geçince “müstehak pezevenge” dedi. Bazıları “kim olursa olsun yanlış” derken, bazıları tehlikenin büyüdüğünü söyledi. Sonuçta herkes neler olacağını endişeyle bekledi.

Ülkenin başbakanına suikast düzenlendiğinde, acil yardım için götürüldüğü en yakın hastanede (özel bir hastane değil, acil servisin miting alanından farksız olduğu bir yerde); en fazla kan kaybedenler bile eşitlikten bahsetmedi. En acilinden gelenler bile ölümü göze aldı, sevmeseler bile ülkenin en önemli adamına ellerinde kalan birkaç dakikayı bağışladı. Ses çıkarmaktan korktuklarından değil, milyonlarca kişinin geleceğinin başbakanın alacağı bir nefese bağlı olduğunu bildiklerinden. Özverilerinden. Vatan sevgisini benliklerinden üstün gördüklerinden.

Ülkenin başbakanına suikast düzenlendiği gün her zamankinden çok dua okundu. Ülkenin her yerinde ibadethaneler doldu taştı. Her dinden insan ağlayarak kucaklaştı. Bazıları “Tanrım onu bize bağışla” diye dua etti. Bazıları “şerefsizin tekiydi ama bu kadarını da hak etmedi” diye söylendi. Bazıları çaktırmadan, bıyık altından gülümsedi. Memleketteki bir tek kişi bu olayı gözardı edemedi.

Ülkenin başbakanına suikast düzenlendiği gün tetiği çekenin kim olduğu henüz bilinmiyordu. Kime bağlı olduğu da. Buna rağmen herkes onu tanıyormuşçasına yorum yaptı. Bazıları adamın neler çektiğini, bazıları ne kadar orospu çocuğu olduğunu anlattı. Ama o gün, kimse gerçeklerin yanına bile yaklaşamadı.

Ülkenin başbakanına suikast düzenlendiği gün büyük yürüyüşler düzenlendi. Milyonlarca kişi katıldı, milyonlarca kişi aynı anda dua etti. Kimse rengini belli etmese de, kimse yanındakinin bile ne düşündüğünü bilmese de büyük olaylar çıktı memlekette. Çünkü herkes şüpheliydi, herkes korkuyordu. Korku her zamanki gibi şiddeti doğuruyordu.

Ülkenin başbakanına suikast düzenlendiği gün biz evimizdeydik. “Ölürse efsane olacak, yaşarsa oyların %80’ini alacak” dedik. Saatlerce boş boş konuştuk, tüm haberleri izledik. Çok üzüldük biz, bir insanın bir başkasının canına kastedecek kadar alçalmasına, sokaklarda çıkan kavgalara, o günden sonra olacaklara.

Ülkenin başbakanına suikast düzenlendiği gün götürüldüğü devlet hastanesi bir çeşit savaş alanıydı. Halk sevse de nefret etse de komutanını kurtarmayı başardı. Ne yazık ki o gün acil serviste beklerken ölenlerin hiçbiri şehit sayılmadı. Biri oracıkta kalp krizi geçirdi. Biri beyin kanamasından gitti. Biri sıranın kendisine gelmesini bekleyemeyip işine dönünce teşhisi koyulamadı, bir hafta sonra öleceğini öğrenemedi.

Ülkenin başbakanına suikast düzenlendiği gün hemen bir kriz masası oluşturuldu. Kim bilir o masada neler konuşuldu. Halk sadece seçimlerin ertelendiğini öğrendi.

Ülkenin başbakanına suikast düzenlendiği gün, yıllar sonra ortaya çıkacak bir gerçek vardı. Sadece yaralanacağı bir suikast başbakanın kendi planıydı.

Hiç yorum yok: