on binlerce kişilik kalabalık, pankartlar, düdükler, sloganlar, tüm farklarımıza rağmen omuz omuza yürümek ve bir amaç uğruna birleşmek.
medya yüzlerce kişi diyebilir. ama biz gördük, meydan'dan tünel'e bütün istiklal caddesi bizim sesimizle inledi.
on binlerce pankartlı, çocuklar gibi şendik.
hepimiz oradaydık. beşiktaş, galatasaray ve fenerbahçe yan yanaydı. sağcısı ve solcusu bir aradaydı. dindarı ve dinsizi omuz omuzaydı. heterosundan homosuna, her tür seksüel birlikte bağırdı. kimliklerimizi değil, farklarımızı ortadan kaldırdık ve hepimiz çok güzeldik.
evren ve ben gerek biçim, gerekse içerik olarak tepki çeken, artık neredeyse benimsediğim "sana ne?!" söylemli pankartlarımızla katıldık. ben yürüyüş boyunca "istediğimi okurum. sana ne?!" pankartımı taşıdım. evren'in "porno seviyorum. sana ne?!" pankartı ise farklı kişiler tarafından gururla taşındı, elden ele dolaşıp onlarca kişinin elinde fotoğraflandı.
güzel oldu bence bu pankartlar.
tüm bunların yanı sıra üzüldüğüm iki şey var.
daha önce söylemiştim, ben yürüyüşlere inanmam. btk ve ulaştırma bakanlığı bir süredir çark eden söylemlerle karşımıza çıkıyorlar ama ortada yazılı ve imzalı bir şey olmadıkça, 22 ağustos'ta bir filtreye dahil olmamız ve interneti kapama düğmesini devletin eline vermemiz kaçınılmaz. belki de insanların sansür nedeniyle ciddi maddi zarara uğraması ve büyük davaların açılması gerek bir şeylerin değişmesi için. belki bu bile yeterli değil. çünkü türkiye, avrupa insan hakları mahkemesi'nde 15.000'in üzerinde dosyaya sahip bir ülke. ama belki de...
üzüldüğüm ikinci konu da böyle olağanüstü durumlar haricinde birbirimize tahammül edemememiz. insanların birbirini boğazmak yerine desteklediği bir toplum haline gelmemiz için illa ikinci bir kurtuluş savaşı mı gerekiyor?
(böyle dediğime bakmayın, ben de son yıllarda gayet önyargılı, yer yer fanatizme varacak şekilde taraf tutan birine dönüştüm. ama hümanizm hiçbir zaman güçlü yanlarımdan biri olmamıştı. kendimi bildim bileli bir şeylere öfkelenirim.)
bu toplaşmayı her ne kadar sevmiş olsam da "keşke buna hiç gerek olmasaydı" diyorum.
sansürsüz, herkesin kendi anlayışına göre özgür olduğu günler dilerim.
2 yorum:
http://akademikcurume.blogspot.com/2011/04/osymyi-ne-yapmal.html yazısında "Düşünmeyen, sorgulamayan, dayanışma duyguları körelmiş, rekabeti marifet sayan insanlar yetiştiren bir eğitim sistemine kaynaklık eden ÖSYM sınavlarının yıllardır uygulanıyor olması elbette tesadüf değildir." demiş adam. Bunu "birbirine tahammül edememe ve boğazlamaya kalkma" ile ilgili söylüyorum.
güzel söylemişsin, güzel link vermişsin. bu vesileyle izleme listeme bir blog daha girer. öbdüm.
Yorum Gönder