dün ilginç diyebileceğim iki şey oldu. birini kamera şakası sandım, diğeri de bir hayli sıkıntılıydı.
akşam eve dönmek üzere ben ve iç sesim (burada benden bahsediyor) istiklal'de yürürken bir hintli yanıma geldi, benimle yürümeye başladı (telefon ve cüzdan sağlam yerde mi? evet, tamamdır). konuştuğunu fark edince kulaklığımı çıkardım. ingilizce selam verdi, türk olup olmadığımı sordu. olumlu yanıt alınca (bir şey mi satmaya çalışacak şimdi?) türkçe bildiğini söyledi (eee?) ve birkaç saniyede açıklamasını yaptı. hindistan'dan ticaret için gelmiş, birkaç aydır buradaymış, hiç arkadaşı yokmuş, normalde kızların peşine takılmazmış ama beni çok beğenmiş (yeaa git!), bollywood aktrislerine benziyormuşum (nasıl yani?! sütten hallice beyazlıkta, hiç de badem gözlü olmayan ben mi? delirdin mi sen adam?), tanışmak istiyormuş (nazik mi davransam küfür mü etsem?). teşekkür edip ilgilenmediğimi söyledim. kulaklığı takıp uzarken gayet de türk bir adam yaklaşıp "n'aber abi" dedi ve adamın elini sıktı (lan?! amaaan neyse).
ilgilenmeyip yürümeye devam ederken, ikinci adamın yanımda yürüdüğünü farkettim (dolandırıcı mısınız yoksa kamera şakası mı yapıyorsunuz?). yine kulaklığı çıkardım.
- o adam ne dedi sana? turist olduğunu mu söyledi?
- evet, hindistan'dan ticaret için gelmiş. (telefon ve cüzdan hala sağlam yerde, götü de kaybetmemişim, hala sorun yok. dolandırıcı kesin bunlar, birlikte çalışıyor olmalılar.)
- türk o, dolandırıcı. kadın ticareti yapıyor.
- yok artık! (kamera nerede?)
- ben barmenim. bizim bara kızları getirip dolandırıyor.
- hmm... peki... sağol... (haydaaa...)
tekrar kulaklığı takıp yürümeye devam. sonra iç sesle durum değerlendirmesi.
şu sıkıntılı durum da gece tıkanmış olmam. kışın boğazım yırtılırcasına öksürerek uyandığımı hatırlıyorum, hiç hoş değildi. oldukça da yorucuydu. gonzalesi odadan çıkardığımda azalmış ve geçmişti. dün gece tekrarladı nedense. bu kez biraz daha farklıydı. sanki ciğerlerim büyümüş de aldığım hava yetmiyormuş gibi. öksürük şurubu, vicks, naneli şeker ve balkon. yatarken feci bir ağırlık hissedip ayağa kalktığımda daha rahat nefes almam ilginçti. sabah bu duruma anarşik bronşit adını verdim. şimdi daha iyiyim ama biraz hasta gibiyim.
bakalım kahramanımızı bugün ne gibi enteresanlıklar bekliyordu.
2 yorum:
Yaaani evladım, İstiklal'de beni tanımadığını mı söylüyorsun? Sonradan yanına gelen sidekick'i tanımamış olabilirsin de, beni nasıl tanımazsın! Kafan doluydu herhalde...
Gece de seni yine ben ziyaret ettim. Yalnız içerisi çok karanlıktı ve ayakkabımın içine toz toprak kaçmıştı. Onu çıkarırken ciğerlerine yaslandım karanlıkta, meğer uyarı butonuna basmışım yanlışlıkla. Üzerime o kadar mentol - nane boca edince kaçmak zorunda kaldım.
Kısacası, geçmiş olsun :(
"görüşmeyeli yıllar oldu, insan bir ara misafir olur gelir bana, gözlemeler yaparım ona" demek oluyor galiba bu. :)
Yorum Gönder