30 Ocak 2011 Pazar

içerim ben bu akşam...

facebook'a sıcak sıcak öfkeyle yazdığım şu şeyleri yapıştırayım önce:

içemedim ben bu akşam. kursağımda kaldı. en az 95.000 kişinin "katılıyoruz tabi yeaa, içkimizi kim yasaklayabilir, protesto bizim işimiz!" dediği organizasyona "yüzlerce" kişi bile katılmayınca o şişeyi kaldırmanın bir anlamı kalmadı. hep diyordum ki, kuyruğuna basılırsa bir şey yapar bu millet, bir şekilde sesini çıkarır. gırtlağına basmak için uzanan ayağa boynunu uzattığını görünce söyleyecek bir şeyim kalmadı. abanın klavyelere efendim. yerinizden kalkmadan, elinizi taşın altına koymadan yapabileceğinizi yapın. "sandıkta görüşürüz" diyenlerin ne kadar haklı olduğunu %60'la karşılaşınca göreceğiz.
------------------
içki genellikle yalnız içilmez, racondandır. birlikte keyif almak, bazen de rakı masasında dünyayı beraber kurtarmaktır içki içmek. biz bu gece yalnız kaldık, içtiğimizden tat alamadık. bu organizasyona katılacağını belirtmiş 3.000+ kişi ve saat 20.00'daki organizasyona katılacağını belirtmiş 95.000+ kişi kadehlerini evlerinde kaldırdılarsa, gelecekte faşizmin evlerine de girebileceğini, tek başlarına hiçbir şeye karşı koyamayacaklarını unutmasınlar lütfen. katılan herkese teşekkür ederim. katılmayanlar ise 5 ay sonra evlerinden oy verirler artık, ne gam.

tarih 29 ocak. alkol tartışmalarının üzerinden 2 hafta geçmiş, artık televizyonda bile konuya yalnız en az izlenen tartışma programlarında biraz değiniliyor. 29 ocak itibariyle maaş suyunu çekmiş. insanlar hafta sonu dışarı çıkmak yerine pazartesi işe gitmeleri için gereken parayı ellerinde tutmaya çalışıyorlar. 29 ocak saat 20.00. galatasaray-bursaspor karşılaşması var, iki gol atılmış bile, tutulan nefesler küfürle veriliyor. 29 ocak saat 22.00. yağmur hafiften kara dönüşmeye başlamış, soğuk insanın yüzünü ısırıp sağlam bir parça koparıyor. yine de insanlar taksim'de, her zamanki yerlerinde. sigara içebilmek için dondurucu havada sokak masalarında oturuyorlar. müzik sesi barlardan sokağa taşıyor, yine tam doluluk sağlanmış, barmenler hızla çalışıyor.

biz evren'le dışarıdayız. taksim'de.

evden çıkmadan önce kavgaya karışmayan, sorunlarını konuşarak çözen, durup dururken celallenmeyen evren'le dalga geçiyorum; "alperen ocakları'ndan ya da aşırı dindar kesimden birileri taşlı sopalı saldırırsa sen de dalma" diyorum. "polis sorun çıkaracak olursa hemen şişeleri boşaltıyoruz, nihayetinde sokakta içki içmek yasak" diyorum. öyle bir şey olmayacağını biliyoruz. gülüyoruz. facebook gruplarında katılacağını belirten o kadar çok kişi olmuş ki, bir umutla "kaç kişi gelir acaba?" diye düşünüyoruz.

iki ayrı protesto gösterisi düzenlenmesi çok saçma değil mi tatlım? bu yüzden türk solundan bir cacık olmaz, söyleyeyim ben sana. aynı etkinlik için bile farklı gruplar kurulup farklı saatler veriliyorsa, "birleşin" söylemleri ancak hayal olur. zaten olay sıcaklığını kaybetmiş, maaş bitmiş, maç varmış... evet canım, organizasyondan pek anlamayan türk aklıyla karşı karşıyayız.

kaç kişi gelir acaba?

tünel meydanı'ndayız. taksiler rahat geçiyor. bir grup görür gibi oluyoruz. yok, değilmiş. şuradan bir ses geliyor sanki? yok, normal bar sesiymiş. bak, polis geçiyor, nerede toplandıklarını onlara sorsak mı? gülüyoruz yine. başka ne yapabiliriz ki? gülüyoruz.

belki galatasaray meydanı'na gitmişlerdir diyoruz. yürüyoruz. istiklal caddesi yazın olduğu gibi tıklım tıklım değil ama yine bol bol insan yürüyor sokakta. kimse birlikte yürümüyor. bir kişi dışında kimsenin elinde şişe yok. galatasaray meydanı boş. bir de taksim meydanı'na bakalım diyoruz. eylem, protesto, ses, bira... hiçbir şey yok.

eve dönüyoruz. benim burnum akıyor, evren'in kulakları buz tutmuş. sinirlenmişiz. çok sinirlenmişiz. birbirimize şirinlik yapıyoruz. içimiz içimizi yiyor ama gülüyoruz, birbirimizi sakinleştiriyoruz. eve gider gitmez bilgisayar başındayız, bir şey kaçırdık mı diye gruplara bakıyoruz. evren yazıyor:

"AKP ye karşı içiyoruz" aktivitesi "sözde"katılımcılarına...
"NE TUNUS NE MISIR, BURASI TÜRKİYE, 30 SENE BEKLEMEK YOK, SANA 5 AY DAHA !"
evet gerçekten burası ne tunus ne mısır...az bile yapıyor hükümet! ulan 95bin kişiden 100 kişi mi gelir organizasyona?! neymiş evden katılınabilirmiş...zaten hayatınız boyunca herşeye "evden" katıldığınız için bu hale gelmedik mi?! oyunuzu da "evden" atarsınız artık! tebrik ediyorum katılan 100-150 kişiyi gerisine de "size herşey müstahak" diyorum!

"mouse la sol klik ve tadaaaaaaa aym ettendink"
bira hadisesi olur 90bin kişi geliyorum der 100-150 kişi gelir. sansüre sansür videolarını paylaşma yarışına girer herkes, oluşturulan gruba baksan 20bin kişi geliyorum der ve yürüyüşe 1000-1100 kişi gelir. akp şöyle hükümet böyle denir, videolar vızır vızır uçuşur ne oy vermeye gidilir ne referanduma... maksat protest gözükelim de bir gün birileri bir şey yaparsa "biz de destekledik, biz de mücadele ettik, ne günler çektik ah bir bilseniz" muhabbeti açıp başkaları üzerinden kendilerini kandırıp anlamsız sahte mutluluklar yaşayabilmek. veya tatmin... her ne halt ise.

sokaklara dökülmenin çoğu zaman çözüm olmadığını, taksim'de her gün sonuçsuz kalan en az bir eylemin yapıldığını söyleyen benim. ama aynı zamanda, sessiz kalmanın da çözüm olmadığını, hiçbir şeyin bilgisayar başında değiştirilmeyeceğini de söylüyorum. en azından sesimizi çıkaralım diyorum. bizim de en az 95.000 kişilik bir sesimizin olduğunu duysunlar, bir gün meclis'in önünde bir araya gelebileceğimizi, onları içeri sokmayabileceğimizi bilsinler diyorum.

peki sesimi duyan var mı?

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Gördüğün üzere yok!Ben ateşlemeseydim seni,kimsenin de tınladığı yoktu.
İleride seninle de gurur duyacak mı çocukların?(tabi alkol yüzünden ebleh olmazlarsa)
İşte içiyor ve güzelleşiyorsak,önderimiz(en öngörülüsünden)yoldaş,özgürlüklerin yegane savunucusu che!(kemal hesabı)İNCİ sayesinde içiyoruz.
Levent kazağa mı gülüyorsun?Sen çok daha komiksin.

İnci Vardar dedi ki...

teşekkür ederim adsız, sen olmasan başaramazdım gerçekten. iki yorum görünce benim de içim umut doldu birden, önceki yazdıklarıma hiç yorum gelmiyor diye üzülüyordum. oysa şimdi her şey ne kadar farklı.

diğer yazdıklarına cevap versem mi bilemiyorum. ne çocuğu, yegane savunucu ne demek, o inci neden büyük, bana gizli mesajlar mı vermeye çalışıyorsun, öyle cümle mi kurulur?... her neyse.

beni komik bulmana sevindim ama hak vermediğimi de belirtmeliyim. komik olmak çok zor iş, benim sahip olduğumdan daha fazlasını gerektirir. ama gülüyorsan ne ala.

Adsız dedi ki...

''Yegane savunucu ne demek''
Mesleki deformasyon,çok bilmiş reklam yazarımızın doğal florasını bozar ve iktidar aracı olarak kullandığı kelimeler, ona sormadan ''sıfat tamlaması'' olamaz zanneder.
Ama ne anlama geldiğini merak ettiysen eğer,tam da şimdi Tayyip'e sorabilirsin(!)O da kullanmış bu tamlamayı,ne hoş raslantı.
Levent kazak gerçekten ama gerçekten kötü bir komedyen,yazar,oyuncu vs.En az Gani Müjde kadar.Beni sevmedin diye hemen harcadın kendini.
Hangisi daha kötü komik sence?
Bence Gani öğğrenç!

İnci Vardar dedi ki...

sorun sıfat tamlaması değil, yegane kelimesi. özgürlükleri savunan, hatta bunun için benim klavye aktivistliğimden farklı olarak gerçekten bir şeyler yapmaya çalışan insanlar var. özgürlük savunuculuğunu che ile sınırlandıramayız. bu yüzden kelimeye takıldım.

levent kazak'ın heberler yorumlarını da çok sevdim açıkçası, duymak istediğim şeyleri duymak istediğim tarzda söylediği için herhalde. başka işlerini bilmiyorum, birkaç gün öncesine kadar ismini bile duymamıştım. daha fazlasını biliyorsan, "kötü" derken de bir bildiğin vardır herhalde.

sorun seni sevmemem değil, seni tanımıyorum bile. ne kadar gerçek olduğunu, buraya yazdıklarını ne kadarını ciddiye almam gerektiğini bilmiyorum. farklı görüşleri okumak güzel olsa da bu diyalog nereye varır, bir sonucu var mıdır, yoksa sadece beni gaza getirmek için mi "ben ve benim gibiler seni yöneteceğiz" gibi cümleler kuruyorsun anlamıyorum. baksana, iktidar aracı olarak kullandığım kelimelerden falan bahsediyorsun ama benim derdim farklı, bu kadar basit bir konuda bile iletişim kurmakta zorlanıyoruz. niye ki?