5 Ocak 2011 Çarşamba

yılbaşı coşkusu

enteresan bir ajans olduğumuz için yılbaşı çekilişi atraksiyonunu yeni yılın beşinci gününe bıraktık. iki iş arasında, bir toplantı berisinde küçük bir içip sıçma durumuna da girdik. (önemli not: sıcak şarap normal şarabın eline su dökemez, hatta çoğu zaman kendisini "leş" olarak tanımlayabiliriz.)

hediyeler verildi ve oyuncak aileme roy the toxic boy eklendi. mazallah havadar bir ortamda kalır da ölür diye mütemadiyen yanında sigara içiyorum. duygu çakalı (çakal dediğime bakmayın, böyle öpçük möpçük gönderiyor, fingir fingir bir arkadaşımız kendisi) gerekli şeyler'e gidip tezgahtar kızın başının etini yemiş "inci nelere baktı, en çok nerede oyalandı?" diye.


bu gerekli şeyler furyasının nedeni de benim gökhan'a hediye almak için oraya gitmemdi. saçmalık ve hayvanlık arasında gidip geldim diyebilirim. bir insan ne görse ister mi yav? hatta gökhan'a aldığım sayko santa'yı da vermek istemedim. bencilliğin bu kadarı.


saçmalık kısmı da tezgahtar kızla sohbetim sırasında gerçekleşti. "çıldırıciiim adeta, her şeyi istiyorum" muhabbeti yaparken "hee, ben de öyleydim, sonra burada çalışmaya başladım" dedi kız. benim de aklımdan öyle bir şey geçiyordu (tabii ben daha ziyade kızın ne kadar kazanıyor olabileceğini hesaplıyordum), "ya ben de düşündüm ama şimdi eleman arıyor gibi görünmüyorsunuz keh keh" dedim. sen kimlen dansettiğini sanıyorsun dercesine "aslında bir süre sonra olabilir, ben yurt dışına çıkacağım. istersen iletişim bilgilerini bırak, arayalım" diye cevabı yabıştırmasın mı hoca?! evat, göd oldum. söylediğim şeyi de geri alamadım. ne o öyle "yeg yeaaa ben reklamcıyım, çok fiyakalı mesleğim var, burası ancak hobi olarak satın alacağım yer benim, psah!" der gibi... neyse, verdim numarayı. hala da kendimi gerekli şeyler'de çalışan, bütün gün çizgi roman okuyup kredi kartı çeken biri olarak düşünemiyorum.

bütün gün kıçının üstüne oturup arpacı kumrusu gibi düşünen, bu arada sigara üstüne sigara içen, beygir gibi öksüren, fikir bulamayınca sinirlenen, revizyon yiyince depresyona giren, bulduğu fikirleri de ancak 'idare eder' sayan biri olmak daha iyi herhalde. her şeyi işe bağlamak da cabası.

sevgili sevgilim birkaç gündür şehir dışında. farklı şehirlerde olmanın, öyle aklına esince gidip görememenin başka bir kafası varmış. normalde it gibi çalıştığımız için zaten haftada 2-3 kere anca görüşüyoruz, şu anda olağanüstü bir görüşememezlik durumu yok yani. ama az önce banyoda şiir yazıyordum resmen.

aşk şiiri diyemiyorum, dilim varmıyor. yüreğim sevgiyle pır pır etse de odunluk baki. ilk mısra evren ve iş gibi bizzat hayatıma dair içeriklere sahipti (uzunluğu dört kelime). ikinci mısrada ise ortaya şaaak diye bir intihar çıkıyordu. bir yerde "aslı olsa anlardı / derdi ki / madem öyle / güle güle" şeklinde bir dörtlük geçiyordu ki; gördüğünüz üzere satır israfı. yer yer düz yazıya, ara sıra saçmalığa, bazen de bildiğin dedikoduya kayan şiirde, sırf yazmış olmak için intihar kurgulayan biri vardı. sırf yazmak için yaşamak falan... enteresan şeyler bunlar.

ben öyle değilim işte. yaşamak için yazdığım şeyler, yazmak için yaşamamı büyük ölçüde engelliyor. ya da sadece tembelliğime bahane buluyorum.

Hiç yorum yok: