25 Ocak 2011 Salı

kaybeden

malumunuz, kaybedenler kulübü yakında beyaz perdede tüm ihtişamıyla yer alacak. her yerde videoları dönüyor, "pardon bağyan sevişmiş miydik" cümlesi dillere pelesenk oldu olacak. zamanında dinlerdim ben de. programla ilgili güzel anılarım var. annemle "kim bu erol egemen ya?" dediğimiz bile oldu. hey gidi günler...

ne var ki saygıdeğer okur, poroğramı iyi hatırlamamın tek nedeni, kalan kısımlarını bilinçaltıma itmemmiş. ben dün gece bunu gördüm. bulduğum adresi açarken "zamanında ne dinlerdik beaa" diyordum. ama nasıl baydılar hemen... 15 dakika içinde adamların ağzını burnunu kırma isteğim kabardı, 20 dakika sonra da "bu kadarı bana yeter" diyerek kapadım, çalışmaya devam ettim.

lise yıllarım. o zamanlar genciz tabii. içimiz pörsümüş, kendimizden geçmişiz. kendimizden çoğul bahsediyoruz (tam olarak şimdi yaptığım gibi. şu anda bol kişilikli yapımı nostalji kisvesi altında öne çıkarıyorum. ruh hastalığımla hava atmak en büyük özlemim. la yörü git!) ancak böyle dallamaları dinlemekten mazoşist bir zevk alıyoruz. ne salaklık demeyeceğim, beterin beteri var. en azından programı aramadım ben.

neden bu konuya değindim? şöyle ki, bu iki hıyar sürekli kurbağa yutmuş gibi konuşup her şeyin sıkıcılığından bahsediyorlar ya. körpecik gençler de özeniyor, "galiba hayat çok sıkıcı hagaden yav" diye düşünüp, bir de bu düşüncelerini radyo programında paylaşmak istiyorlar. neymiş efendim, ilgi çekici ve eğlenceli bir sohbet olacakmış. 20 dakikasını dinlediğim programa bağlanmış çocukcağız "hayat neden hep aynı yeaaa" derken sesindeki neşe duyulmaya değerdi. allah belasını vermesindi, zira kendi kendine belasını bulmuştu piçirik. sonra ikilinin sanırsam kaan olanı, çocuğun yok denecek kadar hiç cinsel yaşamıyla ilgili soruyu sorunca bebede bir neşe, bir gülüşmeler... allaaam iyi ki asosyalmişim de böyle uyuz olduğum bir gece adamları aramamışım. aslında tiplere "i don't fuck losers" demek isterdim belki ama teee o zaman ne cruel intentions izlemiştim, ne de elimde (vaya başka yerimde) sekse dair geçerli bilgi vardı. tam da bu yüzden depresiftim herhalde.

mevzu-u bahis filmde eli yüzü düzgün iki insan evladını oynatmışlar. bu durum bende bir miktar merak uyandırdı. çünkü zamanında bunlardan kaan olanını oldukça şişman, sivilceli, kıl yumağı bir adam olarak hayal ediyordum. mete konusunda "hiiç normal" dışında bir şey düşündüğümü hatırlamıyorum. dün gece bu aklıma gelince google'dan aradım ve ne göreyim? kaan, richard brautigan'ın şişman, kel ve kıllı olanıymış. tarzının 6.45'e ve kaybedenler kulübüne uygun olması kendisine puan kazandırdıysa da radyoda yaptığı abazan muhabbetinin nedeni benim gözümde hayli açık. (benim hayatım kadar hatun kaldırmıştır, o ayrı.)

mete avunduk ise... hiiiç normal.

o kadar hakkında atıp tuttum ama ben galiba bu filmi izlemeyeceğim. büyümüşüm. sistemin çarkları falan filan.

3 yorum:

ArapSabunu dedi ki...

Gözardışığı ettiğiniz mini bir nokta var sanırsam. Vakt-i zamanındaki bizlerle şu zamandaki bizlerin çok farklı olduğunu açıkça ifade etmişsiniz ancak, vakt-i zamanındaki bizim nesille şimdiki zamandaki genç nesil arasındaki uçurumdan dem vurmamışsınız. Aslında vurmuşsunuz ama yeni ginerasyon pek o kadar bizim olduğumuz kadar depreşik değil mi ne? Bana öyle mi geldi yoksa ne?

Gerçi senin benim gibi insanlar pek evden çıkmıyordu. Şimdi gördüğümüz gençler evden çıkmış olanlar. Acaba evlerinden çıkmayan ne cevherler vardır kim bilir?

Bu bağlamda tüm yazdıklarım boştur boş...

Evren dedi ki...

ahaha 10 dk bile dayanamadım ben. :) araya şarkı girmese dayanılır gibi değil gibi. bir de bir zamanlar, programın kayıtları yok mudur acaba, olsa da dinlesek dediğimi hatırlıyorum da güldüm kendime. eh tabi küçümsemiyorum kendimi, dinledik bir zamanlar, bu da gerçek. daha doğrusu hayatımızın bir döneminin gerçekliği. ergenlik buhranları, vs. yalnızlık hissinin sadece bize özgü olmadığını farkettirdi belki de, bir şeyler bulduk demek ki o zamanlar. her gece her gece ne dinlermişiz.
valla clementine izlenir ama bu tekrar dinlenmez.

İnci Vardar dedi ki...

onur, geçen gün videosunu gördüğüm ilkokul çocuğu genç insan beni bir an hayata küstürdü. Muhabir bir kadınla röportaj yaparken, aşağılık velet görüntüye sağdan dahil olup oynak oynak "mağdurum ben mağdurum" diyordu. gençlikten hiç umudum yok, bu bir gerçek. ama kendime bakınca da... ben de bir bok olamadım aslında. bu bakımdan aynı olsak da biz ve gibileri ayrı bir yere koymak isterim.

evren, ben bunları her gece dinlemekle kalmıyor, günün birinde gerekir diye programları kasede çekiyordum. sonra onların da üstüne başka şeyler çekildi tabii, bir kere bile geri dönüp dinlemedim. nostalji dalında güzel.

bir de ciddi bir önerim var: olur da bir yerlerde susam sokağı'nı görürsen "ay ne güzel nostalji" deme, arkana bakmadan kaç. ben bunu yapmadım, şimdi klömıntiin'e bile şüpheyle yaklaşıyorum.