20 Eylül 2007 Perşembe

nar

Uyan... Zamanın henüz dolmadı ve yaşayacağın milyonlarca şey var. Şimdi gidemezsin. Dik dur! Yalvarırım dik dur! Henüz gençsin ve gitme zamanın gelmedi!

Kimi kandırıyorum? Bunu sadece bencilliğimden yaptığımı biliyoruz. Beraber yaşayacağımız çok şey var ve henüz gitmeni istemiyorum. Ama sen gözlerimin önünde gerçekten eriyorsun. Ben de sadece içimdekileri çıkarmak ve ısıyı azaltmak için yazıyorum. Belki işe yarar. Küçük bir umut. Ne de olsa yapabileceğim başka bir şey yok. Yanına bir vantilatör koymam işe yaramayacak. Rüzgar seni çirkinleştirir. Aynaya bakamayacak duruma gelmeni istemiyorum. Biliyorum, sen de istemiyorsun. Seni yaratan bendim, isteklerini de ben oluşturdum. Şimdi de seni kaybediyorum ve elimden hiçbir şey gelmiyor.

Küçükken ateşle oynardım. Hayatımı değiştirdi diyebileceğim bir şey varsa elektrik kesintisi olmalı. İlk kez bir mumla karşılaştım. Ateş üstünde dans ediyordu. Çok etkileyiciydi ama büyülenmedim. O zaman farkında değildim ama büyü kaybolabilen bir şeydi. Ateşin etkisi benim için hep aynı kaldı.

Büyülenmedim ama dansına katılmak istedim ve annemin çığlığını duyana kadar okşadım onu. Elimdeki boşluklardan sızıyor, siyah izler bırakıyor ve sıcacık bir dille yalıyordu parmaklarımı. Daha büyük olsaydım bundan cinsel bir haz duyabilirdim. Aslında büyüyünce duydum da. Ben büyüdükçe yalnızlığım, fikirlerim ve ateşin çekiciliği de büyüdü. Tüm sevgililerimin saçları ateş kızılı oldu. Biri hariç, hiçbiri ateşi içinde taşıyacak kadar kızıl olmadı.

Nare vardı bir tek. Saçlarının kızılı adına yansımıştı, ya da adı saçlarına. Gözlerinin parlaklığı kaldırım taşlarını aydınlatıyordu. Birbirimizin yanından geçerken ikimizin de yere bakıyor olması onu fark etmemi engellememişti. Nare parlıyordu. Onu takip ederken magma tabakasına nazır kırmızı panjurlu evimizin hayalini kurmaya başlamıştım bile. Bir yere girdi, bir tabureye oturdu, barmenden sıcak şarap olduğunu tahmin ettiğim bir içecek istedi, kaşkolunu çıkardı, montunu çıkardı, bir sigara çıkardı, hemen karşısına yanan bir çakmak çıkardım. O gece Nare’nin görüş alanından hiç çıkmadım. Öyle güzeldi ki. Belki de güzel değildi ama bir şekilde büyüleyiciydi. Tanımadığın bir kadını takip edip gece boyunca ilgisini çekmeye çalışıyorsan; üstelik amacın onu yatağa atmak değil, onunla hayatını geçirmek olmuşsa bir anda, büyülenmiş olabilirsin. Bu büyünün geçiciliğini azaltmaz. Nare de büyü gibi bir anda ortaya çıkıp büyük bir boşluğu doldurmuştu. Sabah olunca da elbette büyü bozulmuştu. Normalde birkaç saatte bir sabahı getiren güneş iki yıl sonra doğmuştu. Nare ortadan kaybolmuştu.

Birçok açıdan katlanılmaz olduğumu biliyorum. Yine de Nare bana iki yıl katlandı. Belki onun da bana ihtiyacı vardı. Ateşinden korkmayan, aksine bunu çekici bulan biri gerekiyordu ona.

Bazıları bu ateşe yaşam enerjisi diyor. Nare’deki enerjinin herkesi korkutması normaldi. İçinde eriyen mum yüzeyi kaplayıp kendi ipini boğmaya çalıştıkça Nare’nin ateşi zayıflardı. Dokunsan sönecek gibi olurdu. Zaten dokunamazdı kimse. Boğulduğu zamanlarda kimseyi kendine yaklaştırmazdı Nare. Ve kimse onun gibi güzel dibe vuramazdı belki de.

Sonra ufacık bir boşluk bulur, erimiş mumu etrafa saçmaya başlardı. Tam ölmesi beklenen anda. Sıvı mum sessizliğinin ardından ip öyle bir çatırtıyla yanardı ki yeniden, tavan tepeme yıkılıyor sanırdım. Işıltısı da bunu doğrular gibiydi. Tüm şehrin elektriği kesildiğinde gökyüzünü yıldızlar kaplar ya. Öyle bir ışıltısı olurdu. Yattığım yerden olmayan tavana bakar, Nare’nin yıldızlarını görürdüm. Deli gibi parlardı. Sık sık sönüp aniden parlayacak kadar da deliydi. Ben de bayılıyordum Nare’nin ateşiyle oynamaya.

İki yıl boyunca korkularımı, ikilemlerimi, saplantılarımı, gıcıklıklarımı, kötülüklerimi yaktı. Teninde dolaşırken dudaklarım yanıyordu. Ellerimi acıtıyordu ateşi. Nare, göğsünden hem şefkatin ılıklığını, hem de şehvetin sıcaklığını aynı anda çıkarabilen muhteşem kadınlardandı. Tanıdığım tek muhteşem kadındı.

Sonra bir gün sabah oldu ve mum söndü. Nare’nin yaşam enerjisi kaybolmuştu. Artık nefes almıyordu. Saçlarına dokunmak istedim, elim yastığına düştü. Nare o sabah yanımda yatmıyordu.

Bir süre yataktan kalkamadım. Sonra bir süre yatamadım. Bir süre hiçbir şey yapamadım. Bir süre yaşamadım. Ardından, bir süre çok hızlı yaşadım. Bir süre kabullenemedim olan biteni. Aslında daha çok biteni kabullenemedim. Kabullenince aramaya başladım. Başıma gelecekleri bile bile her kızılda ateş aradım. İstediğimi tabii ki bulamadım. Seni de o sıralarda yarattım.

Ateşe ateşle karşılık vermem gerektiğini bildiğimden, Nare’den kalanları da bir çakmak yardımıyla temizliyordum. Dumandan boğulmayı umarak evde çıkarıyordum kısmi yangınımı üstelik. Bir yandan da yaktığım mumlarla oynuyordum. Kırmızı mumun parmaklarımın arasında şekillenmeye başladığını fark ettiğimde bir çift nefis dudak sahibi olmuştum bile. Camları açıp dumanı, beni öldürme işkencesinden; parmaklarımla da mumları basit şekillerinden kurtardım. Ateş tenine değdikçe güzelleşiyordun. Parçaların birleştikçe mumdan fazlası oluyordun. Her dokunuşumda ismini daha çok hakediyordun.

Nare’nin gidişini eksilterek Nar adını verdim sana. Kendi isminle “Meyve gibiyim!” diyerek alay ederken attığın kahkahalar gerçekten de meyvenin çekirdekleri gibi dağılıyordu etrafa. Adının eksikliğini içindeki meyvenin kalabalığıyla kapatıyor, içinde bir çocuğa zaten ihtiyaç duymuyordun.

Çok güzel bir mum kadın olduğunu bilerek seviştim seninle ilk kez. İçindeki taneler benim tohumlarımdan oluştu. Bitkisel bir eşeyli üreme gibiydi işte yaratılış öykün. Canlanmanı beklemiyordum ama gözlerini açtığında şaşırmadım nedense. Belki de başından beri kabul edemiyordum mumlarla seviştiğimi. Belki de seni hep canlı olarak hayal etmiştim.

Sonunda da bir hata yaptım. Her şey güzel giderken beni sevmeni istedim. Güzelliğin bana yetmedi. Eksilen bir harfle bana bağlanman, yanımdan ayrılmayacak olman yeterli olmadı. Varlığın yeterli olmadı. Bir nokta dışında her şey harikaydı ve ben kaşındım. Sevgini istedim. Aklıma gelmedi kalbine ateş düşmesine dayanamayacağın. Eriyeceğini düşünemedim. Çok üzgünüm. Sorry falan değil, gerçekten üzülüyorum. Kalbinden ateşi nasıl alacağımı bilmiyorum. Alabilsem bile, böylesine eridikten sonra eskisi gibi olamazsın. Aynaya bakamayacak kadar kendinden nefret eden biri olamazsın.

Zaman dolmuş demek ki. Uyanma o halde. Ben de yoruldum zaten, beraber uyuyalım.

Hiç yorum yok: